MAMEDAĞA GORUKNAN TERLEME... Dedemin maaralı evindeydik. Sürgülü dilli gapıdan geçince ince uzun bi hayad (avlu)garşılardı bizi. Sağ golumun üssünde bi curun(küçük havuz) ve ekinlik vardı. Hayir(İncir) ve nar ağacı boylu boyunca uzanırdı. Hemen üssündeyse ariş(asma)dalları kölgelik yapardı. Hönüsüden dut, tahnebiye gadar üzüm olurdu. Sol golumun üssündeyse bi Pin (kümes) vardı. Soona hasdelik geldi, gıran girdi hepsine telef oldular. Her tarafta guş tağası... Az ireli gedince hayad genişleydi. Üç dene maaramız vardı. Biri ocaklık, biri samanlıktı. Öbüründe de biz otururduk. Yaz aylarında buz kimi olurdu. Tel mahmile goyardık buzdolablık eşyaları. Hayadın bi köşesinde Tak(üstü açık ahşap dam) vardı. Süllümden çıhar geceleri yıldızlara bahar uyurduk. Cahal uşaktık hepimiz. Nenem ses etmezdi. Dedemin hayadında goşturup dururduk.... İkindi valiydi. Göynüm goruk(olmamış üzüm) istedi. Rafığımın yanına yaglaşıp gulana fısıldadım; -Saa Terleme yapıy mı? Yin mi? - Ey oluur yiyek... Süllümü aldım süyüğe gurdum. Ariş yarpaklarının arasından goca bi salhım goruk goparttım. Yıhadım gendini gözelce. Nenemden iki dene saen istedim. Çirtikli saen. Gorukları saene teneledim. Üssüne accık duznan biber ve nane ekeledim. Öbür saeni üssüne ters çevirip gapattım. Başladım zırhalamaya sallamaya... Taman Terleme yapıym. Gorukları saene çarpa çurpa eyceney altlı üslü zırhaladım. O çıhardığı ses varya ağzımı sulandırırdı. Goruk hafifçene gendi eşgisini bırahır, duznan bibere garışır nane burcak burcak gohar, ortaya naaden gözel bi şey çıhardı bi bilseez... Terlemeyi yapıp goştum maaraya. Sahı altın leençede sunum yapıym. Işgınan buyur ettim rafığıma. Bi dene gorukdan yiym, bi bahıydım gendine. Beyleydi eskiden zaar. Terleme heç bitmesin istediydim... Bitti! BÖÖN DOĞANLAR Oolansa Tahlep Mısdava Gızsa Küfde Fatma GÜNÜN YİMEEE Ali Nazik, Lebeniye Şoorası, Şam Datlı CUMA DEYİŞİ ''İnsanın Kırk Yaşına Kadar Geçen Yılları Bir Kitap, Geri Kalan Yılları Da O Kitabın Eleştirmesidir.'' SCHOPENHAUER ÖMER LÖK ÜÇ FİLTRE Bir gün Sokrates'in yanına bir tanıdığı gelir; '' Senin arkadaşınla ilgili ne duydum biliyor musun?'' Sokrates; Dur! söyleme der. Önce duyduğun bu şey doğru mu? Diye sorar; Hayır. Sadece duydum... Peki söyleyeceğin her neyse bu iyi bir şey mi? Hayır. Tam tersi onun hakkında kötü bir şey... Pekala bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarayabilir mi? Sanırım yaramaz... Doğruluğundan emin olmadığın, kimseye fayda sağlamayacak, kötü bir şeyi ne diye söylersin! Sokrates üç filtreden geçirmiş haberi. Gerçek filtresi, iyilik filtresi ve fayda filtresi... Ya Hakk'ı konuşmalıyız ya da susmalıyız! ''Susan Kurtuldu'' Bugün toplumun temeline atılan en büyük dinamit Dildeki hançerdir. Saplanır tam kalbine derinden. Tüm anlaşmazlıkların, ayrılıkların, gayrılıkların ve en önemlisi düşmanlıkların sebebi fesattır, fitnedir, gıybettir. Ölü eti yemek gibi bir şeydir. Biz olmuşu söylüyoruz! Zaten bunun adı gıybettir. Olmuşu söylemezsen İftira etmiş olursun! Bu kadar bilgi kirliliğinin yaşandığı dünyada artık neyin gerçek neyin yalan olduğunu bilmek bile ayrı bir maharet işi. Filtresiz sözler akıp gidiyor... Aslında ölçü çok basittir. Birisinin hakkında bir başkasına söyleyeceğiniz şey gerçek bile olsa, bu ilgilinin hoşuna gitmeyecek ya da onu üzecek bir şey ise söylenmemelidir. Aksine ayıpları örtmek, yarın örtünecek bir şeylerinin olması demektir. İnsan vücudunda bir et parçası vardır ki o iyiyse tüm beden iyidir. Bu kalptir... Kalplerinize kara noktalar indirmeyin. O noktalar çoğalırsa içine aydınlık geçmez... Kararırsınız! Pislik eşelemek, sadece pis koku üretir. Uğraştığınız ve ilgilendiğiniz şeylere dikkat edin. Gül bahçesinde gül koklarsınız, çöplükte ise gerekeni... HARBİDEN ŞİDDET Futboldaki şiddetin suçlusu asla taraftarlar değildir. Hatta listenin en son sırasındadır. En büyük suçlu Medyadır. Holigan yazarlar ve yanlı spor kanallarıdır. Sonra tahrik edici mesajlar veren sorumsuz idarecilerdir. Bunların yanında daha da önemlisi adaleti tesis edemeyen federasyondur. Aldıkları kararlardır, çifte standart olan uygulamalarıdır. Yani sizin anlayacağınız, Medya doğruyor, idareciler pişiriyor, federasyon da servis ediyor. Taraftar ne yapsın? Sürü psikolojisi ile sonucu belirliyor... Bir can Bin şampiyonluğa değer mi?