'Ağam , yoğrumm aaaa bağevine gidik'
'Kalhında gedek'
Kural bu!
Bağevine burada böyle gidilirmiş.
Arabaya atarsın kebaplık etleri ,
Hısım konu komşu da doluşursun tam gaz bağevi.
Sosyeteye mensup değilsen piknik ay pardon sahre yerlerine .
Benim geldiğimden beri beynimde yer edemedi bu bağ olayı.
Deniz yok , kayak yok iyi de ne ayrıcalığı var aynı şehirde bulunan iki evin..
Açıkçası bana pekte cazip gelmiyor. Evinden çık , 2 km sonra bağevine gir.
Aynı şehirde iki ev. Tek sebep kebap.
Zenginlik başa bela kahretsin.
Bu cümlelerle kime dert yansam ,
'Ee sizde neden Çeşme'den ya da Urla'dan yazlık alıyorsunuz?' diyorlar.
Sebebi deniz olabilir mi acaba!!
Usüldendir dedik bizde bindik arabaya , bas gaza bağa.
Bütün kızlar toplanmışız, evcil hayvanlarımız ördek ve civcivlerimiz artı kebaplık etler.
Şarkıya başlamamızla bağa varmamız bir oldu zaten.
İndik, yaktık mangalı aman aman keyfe bak.
Dağ, taş manzarası eşliğinde mideye indirdik ne bulduysak.
Evcil hayvanlarımızında karnını doyurduk , hızımızı da alamayıp birde yıkadık.
Biraz sinirlendiler ama bu evde yaşıyorlarsa buranın kurallarına uymak zorundalar.
Mis gibi oldular , tüyleri pırıl pırıl. Kurutma makinasıyla da kurulayınca özüne döndüler.
Sonra masaya bir oturuş o oturuş. Bir okey oynuyoruz, bir tabu.
Herşey o saniyeye kadar müthişti. Taki karanlık, kuytu yer ve kız kıza olduğumuzu idrak edene kadar.
Mistik sesler eşliğinde herbirimiz birbirimizin gölgesinden korkar vaziyette bir köşeye sindik.
Çıtımız çıkmıyor. Sadece soluk alıp verişimizi dinliyoruz. Pılımızı pırtımızı toplayıp baybay demek istedik ..
Fakat o kapıya kadar ağaçların arasından geçmek daha tehlikeli geldi.
Kendimizi kaderimize terk edip, eve kitledik.
İnceldiği yerden kopsun!
Ne olacak en fazla boğazımızı keserler , bizi çalarlar yada kötürüm kalırız.
Annneeeeeeee..
Çok korkunçtu.
Aramızda 'adı bende saklı' bir genç arkadaş kendisini zeyna sanıp dışarıya attı.
Dalların arasından usul usul kapının önüne yürüdü.
Elinde kesici cisimlerle nöbet tuttu. Önce Allah'a sonra ona emanet :)
Hadi ordann dedik baktık olacak gibi değil kapalı kapılar arkasında vurduk kafayı uyuduk.
Sabah müthiş bir kahvaltı sofrası. Temiz hava , bahçeden kopartılmış tazecik domates, salatalık.
tavuğun totosundan aldığımız yumurtalarla köylü ruhumuza zirve yaptırdık.
Bu yaşam hep sürsün, şehir yaşamı bana göre değil diyenler çok oldu.
Kalmaya direnen, dur ben şu odun ateşinde bir reçel kaynatayım diyende vardı.
Ama ben almıyayım, alana da mani olmayayım.
Börtü böcek üzerimde, taş toprak ayaklarımla ben evimi özledim diye çığlığı bastım.
Eee siz öyle kendin ek, kendin biç yaparsan olmaz, olamaz.
Ayıp denen bişey var , haspinallah.
O mahallenin manavı evine taş mı götürsün.
Ya zavallı mandıracı. Şehirde olsun, bir göz oda olsun.
Bağa Girdim Bağ Budanmış,
Bağa Bülbül Dadanmış.
On Beş Yaşında Da Nazife De Hanım,
Kimlere Aldanmış.

Zaten bu bağda ne bülbül vardı, nede bizim aramızda Nazife diye biri.
Size mutlu açık havada mangal partisi , bana balkonda kahve keyfi.
Deniz olmadı mı beni bozuyor.
Ben sizin bağa geldim,
Sırada siz varsınız.
'Ey, gonşula geliven bi! Bakın da nele dece size'
'Bizim şeher de deniz var deniz'
'Böyün köftülü kebabla, otomofille sılanıverelim de
'Goşup yazlığa gidivelelim'
Bizim buralarda da yazlığa böyle gidilir :)
Bi mazeretiniz yoksa bekleriz efendim .