10 ocak 1921 de yani Antepin açlığa tesliminden bir ay önce , Polatlı yakınlarındaki İntikam Tepesi de Yunanlıların eline geçti...

Top sesleri Ankaradan duyuluyor...

11.Ocak 1921 İnönü mevkiinde Yunan ilerleyişi durduruldu.11.İnönü kapışmasından sonra Mustafa Kemal, İsmet İnönüye telgraf gönderdi.' Siz orada sadece düşmanı değil milletin makus talihini de yendiniz...'

Ve biliyorsunuz,14 ocak 1921 Antep Heyet-i Merkeziyesi az önce kısaltarak yazdığım açlık beyannamelerini güvercinlerle göndermişti.

Antepliler için kuşatmayı bir huruç hareketiyle yarıp dışarı çıkmaktan ve kente yiyecek getirmekten başka çare kalmamıştı.

Eline bir parçacık acı kara ekmek geçirebilen bile bunu yemekten utanır olmuştu. Çünkü anası, babası kardeşi, bacısı, çocuğu, dayısı, amcası, dedesi, ninesi ve elde silah bekleyen savaşçısı, çetesi açtı, aç...

Birisi ölünce neredeyse seviniliyor : Çünkü ölümün adı ' kurtuldu! ' olmuştur...

Elde silah mevzilerini bekleyen savaşçılarımızın artık günde yüz gram ekmek hakları var. Ama boğazlarından geçmiyor. Çünkü anaları, babaları, çocukları, karıları, bacıları aç...yarısını da onlara saklıyorlar ve bir fırsatını bulunca onlarla paylaşıyorlar...

Şimdi 18 Ocak 1921. Fransızların erzak kolu Sacırdan Antepe geliyor. Antep dışındaki güçler son bir umutla bu erzak konvoyuna saldırıyor.

Her iki taraftan yüzlerce ölü, yüzlerce yaralı. Bu savaşta;Biraz erzak ve cephane elde edilebiliyor.

Bir gün sonra 20 Ocak 1921. Türkiyenin ilk anayasası Ankarada kabul ediliyor.

22 Ocak Çerkes Ethem İnönü kuvvetleri karşısında yenilgiye uğruyor ve Çerkesin kardeşi ve 700 adamı Yunanlılara sığınıyor kendisi de birkaç adamıyla dağlara çekiliyor.

27 Ocak. Lord Curzon ağız değiştiriyor, şu beyanatı veriyor:' İstanbul hükûmeti felç olmuştur. Mustafa Kemal Türkiyenin gerçek hakimidir.!'

Ocak 30-31 .Antep Musullu cephesinde şiddetli çarpışmalar oluyor.

Adanadaki ikinci ordu komutanı Selahattin Adil, bir huruç hareketiyle Antep Heyet-i Merkeziyesinin dışarı çıkmasını -bir anlamda kenti teslim etmesini -istiyor.

Antep Heyet-i Merkeziyesi ise huruç hareketi ile düşmanı yarıp dışardan yiyecek ve cephane getirip savaşa daha doğrusu savunmaya devam etmeyi düşünüyor.

Ve yeni bir saldırı yapılıyor . Fransız eri babasına yazıyor :'Sabahleyin bir çukurda bacakları obüsle parçalanmış bir Türk askeri gördüm. İnleyip duruyordu. Beni görünce hemen saatini ve tütün tabakasını bana sundu. Kendisini öldürmemden korkuyordu. Karısını dışarı çıkartabildiği için mutluydu, bacaklarına falan aldırdığı yoktu!'

Adana ile Antep arasında güven ve anlayış sarsılmıştır.

6 Şubata gelinmiştir. Bir şifre alınmıştır Adanadan. 'General Goubeau yeni ve büyük bir güçle Antepe gelmek üzeredir.Stop. Bu gece huruç hareketiyle Heyet-i Temsiliye ve önemli zevat dışarı çıkamazsa bir daha hiç çıkamaz.Stop'

Huruç yapıldı. Bu son huruç harekatıyla 500 kadar er ve birkaç subay dışarı çıkabilmiş geri kalanlar da evlerine dönmüşlerdir. Belirli noktaları savunacak çok az sayıda çetemiz kalmıştır. Dışarı çıkmaları amaçlananlar içerde kalmış, içerdeki bir avuç kuvvetin önemli bir kısmı dışarıya çıkmıştır…

Fakat ne olursa olsun Heyet-i Merkeziye Üyelerinin, önemli memurların, yani direnişi örgütleyenlerin, bir başka deyişle, ele geçirildikleri zaman kesinlikle ölüme mahkûm edilecek insanların dışarı çıkmaları gerek.

Ama nasıl çıkacaklar? Çünkü ahali isyan halinde. 'Bizi savaşa siz soktunuz şimdi bizi bırakıp gidemezsiniz!' diyor.

O halde gizli çıkılacak.

Ankarada ise BMM toplanmış karar alıyor:

BMM 147 Toplantısı

Tarih : 6 Şubat 1921

Madde 1. Antep livası merkezi olan Antep kasabasının namı GAZİANTEPe tahvil edilmiştir.

On bir aydır gazi olan Antepin gaziliğinden haberi yoktur henüz. Onlar şimdi açlığın pençesinde kıvranmakta ve kuşatmadan kurtulabilmek için bir yol aramaktadır!

7 Şubat 1921. Gündüz. Oldukça sakin geçiyor. Düşman göstermelik birkaç top sallıyor kente. Çünkü teslim olmalarını bekliyor. Ama bakıyorlar ki beyaz bayrakla gelen-giden yok , saat sekizde tüm kenti ateş altına alıyorlar, her yana makineli tüfekler ve toplar mermi kusuyor.

Az önce sözünü ettiğimiz insanlar, yani dışarı çıkmayı düşünenler, gizlice Dayı Ahmet Ağanın evinde toplanacak ve bir rehber eşliğinde kentten dışarı çıkmaya, yani kaçmaya, bir başka deyişle başka yerlerde savaşmaya çalışacaklar.

Oraya geliyorlar ki şehirden çıkacaklarını güya sakladıkları halk evin etrafını sarmış duruyor. Kimilerinin elinde silah. Kimileri eşeklerine, katırlarına, beygirlerine yorganı, yatağı yüklemiş ya da ihtiyar babası, yaşlı ninesi, hasta bacısını yedeklemiş birlikte çıkmaya hazırlanmışlar.'Bizi bırakıp nereye? Yok öyle kaçmak! Bizi savaşa siz soktunuz!Ya bizi de beraber götürürsünüz ya da burada kalırsınız ve biz ne olursak siz de onu olacaksınız. Anca beraber kanca beraber !'diyorlar

Heyet-i Merkeziye üyeleri baktılar ki olmayacak,böyle cümbür cemaat huruç harekatı mı olur? Antep Cepheleri Komutanı Özdemir Beyin karargah olarak kullandığı handa buluşmaya ve oradan hareket etmeye karar veriyorlar. Bu sırada özellikle bu han yoğun top ateşi altında. Öte yandan Ermeniler de Kozanlıdan asılmışlar tüfeklere verediyorlar kurşunu.

Ermenilerin Kozanlıdan Türk mahallelerine girme tehlikesine karşı Özdemir Bey oraya silahlı adamlar göndermiştir…Oralarda çatışmalar, tüfek atışmalar desek daha doğru olur, sürüyor. Özdemir Bey sessiz sedasız Kozanlıya giderek oraya gönderdiği askerleri de yanına alıyor, çıkışa katılacak öteki bazı insanlarla buluşuyor ve Burçlu Mehmet Çavuşun rehberliğinde düşüyorlar yola.

Vakit gece yarısını geçmiştir. Şimdi Tabakhanedeler. Buraların komutanı Zeki Bey .Ne bilsin Heyet-i Merkeziyenin gizlice buralardan kaçacağını. Düşman sanıyor karanlıkta kalabalığı. Ateş açtırıyor . Hele ki dost kurşunu değmiyor kimselere.

Allebeni izleyerek Mağanoğlu Köprüsünün oraya geliyorlar. Zifirî karanlık. Köprünün altında iki çete var.

'Dur! Kim o? Bir adım daha atarsanız mıhlarım!

-Evladım Ben Cephe komutanı Özdemir! Arkadaşlarla huruç yapıyoruz da...

-Parola ?

Bir sessizlik oluyor .Herkes birbirine bakıyor. Parola mı ? Parolayı bilen var mı? Telaşla parola marola falan düşünmemişler…

-Evladım biz huruç yapacağız da telaşla parolayı almayı unutmuşuz...

-Ben onu bunu bilmem. Parolayı söylemezseniz geçemezsiniz!

Baktılar ki olacak gibi değil, Özdemir Bey nöbetçiye yumuşak bir sesle sesleniyor:

-Peki telaşlanma evladım, sizin komutanınız Zeki bey; şimdi ben ona haber salıyorum o gelince size anlatır…

Zeki bey geldi , konuşuldu.Tabii bir zaman geçti. Tan çıtladı çıtlayacak. Zeki bey iki nöbetçiyi de alarak kentten çıkacaklarla birlikte gidecek, fakat nöbetçi onlarla gitmeyi kabul etmedi: 'Benim içerde anam var bir yere gitmem…'

Çamurların içinde olabildiğince sessizce ilerliyorlar, az ilerde düşman havaalanı var orayı da kazasız belasız atlatırlarsa tehlike iyice azalacak…

Aslında düşman onların çıkışını biliyor, ama yeni bir çatışma oluşturmaya ne gerek var, çünkü biliyorlar ki Antep yarın teslim olacak…

Sabah. 8 Şubat sabahı. Bundan tamı tamına 93 yıl önce haber çabuk yayıldı. Savunmayı örgütleyenler kent dışına çıkmış, halkın deyişiyle kaçmışlardı. Kimisi sövdü, kimisi övdü, kimisi ağladı, kimisi beddualar etti…

Heyet-i Merkeziye Reisi Ferit Bey kentte kalmıştı.

Kasabanın ileri gelenlerini Şıh Camiinde topladı, durumu konuştular, tartıştılar. Teslimden başka çare yok.

Üç kişi seçtiler.

Üç kişi ellerinde beyaz bir yağlık. Balıklı Cephesinden yola çıktılar. Onları gören Ermeniler alay ediyorlar: 'Naber?Aldınız mı boyunuzun ölçüsünü !'

Üç kişi.Fransız karargahına gelip Antep Sancağının teslim olacağını ve koşullarını konuştular.

Abadie hemen defterine şunları yazdı : 8 Şubat 1921.Saat 11.00

Topçu ateşini kesmiştik.

11 Ağustos 1920 ,8 Şubat 1921 arası yedi ay önce başlayan ve son iki buçuk aydır tam bir kuşatmadan sonra Antep teslim oldu.

2500 savunmacı ve 5 dış alay, Fransızların inadına karşı galip gelmekten vazgeçtiler.

9 Şubat 1921. Çarşamba Saat 11.de Fransız karargahında teslim koşullarını imzalayacaklar.

Albay Andrea ise, hani şu Sadıkın 60 ton arpasına, hayvanlarına el koyan, telsizle şu haberi yayınladı.

'Antep ahalisini isyana teşvik ederek on bir aydır Fransaya karşı çarpışan ihtilalci Kemalistler, kasabayı terk ederek dışarı çıkmışlardır. Bugün Antep halkı kendi rızaları ile Fransanın muzaffer askerlerine teslim olmuşlar ve bugünden itibaren manda idaremiz burada da yürürlüğe girmiştir.'

Antep heyeti, ertesi gün de gelip anlaşmaya vardıkları koşullarda teslim olmayı kabul ederek Antep kalesine beyaz bayrak çekildi.

Halka un, ekmek, erzak dağıtıldı.

Zaferi açlık kazanmıştı!