'Adem'in hayvaniyeti yemekle, insaniyeti okumakla kaimdir'

Namık Kemal'in bu müthiş saptamasını, günümüzün toplumsal dokusuyla ölçmeye kalktığınızda, hiç de yüreğinize su serpecek bir manzarayla karşılık bulamayacaksınız.

Zira, okumayan, yazmayan, araştırmayan, irdelemeyen, sormayan, cevap aramayan, salt zifiri karanlıkla damıtılmış bu jenerasyon yaklaşık bir asır önce Cumhuriyeti kuran atalarının da oldukça gerisine düşmeyi başarmış yeni bir neslin müdavimleri olma ısrarında devam ediyor.

Kalemle ve mürekkeple barışık olmayan düz mantıkçı ve sıradan insanların aksine, attığı zaman mangalda kül bırakmayan hitabet erbablarının da, lafla peynir gemisi yürütmeye çalışan ve kendinden menkul karanlığından başka sermayesi olmayan sözümona sahte aydınların dahi kendilerini yeniden gözden geçirmeye ihtiyacı var.

Bütün bildiklerinizi unutacak, bütün yazdıklarınızı yırtacak, bütün söylediklerinizi mazide bırakarak yeniden başlayacaksınız.

Sözüm; söyleyecek sözü olanlara, eline kalem alanlara, tuvali fırça darbeleriyle harap edenlere, mikrofonların arkasında duranlara. Kültür'dü sanat'tı derken genel tekrarı ve kendi ekseni etrafında dönme dolap gibi dolanmayı sanat diye yutturanların halka ettiği eziyete çanak tutanlara.

Uzun süre sabrettim, kendimle savaştım, durdum yazmamak için, acaba yola gelirler mi, uslanıp akıllanırlar mı diye. Nafile bir bekleyişti benimkisi. Baktım ki olacak gibi değil, azdıkça azıyor kendine yazar diyenler, duyup hissettiklerimi toplumla paylaşma mecburiyetim tehir edilemez bir hal aldı. O vakit dillendirmeliyiz diye düşündüm gerçekleri.

Bir yerlerden düğmeye basılmış gibi, kültürel bir fırdöndü furyası başladı Gazişehirde. Ardı ardına açılan ve birbirini takip eden yazar dernekleri, yeni oluşumlar ve sanat adına guruplaşmalar.

Ne demiştik? Aslolan Türk'ün Türkçe sevgisidir. Türk Türkçe ile vardır. Türk Türkçe konuşur, kendini Türkçe ifade eder. Bu dil sevgisi yazarın omurgasını oluşturur, yada öyle olmalıdır.

'Türk için, Türk'e göre ve Türk tarafından' kimliği elinden alınmaya çalışılan bir toplumun sessiz çığlıkları için bir manifesto sayılabilir.

Ancak satırbaşlarıyla ifade edilmeye çalışılan bu değerlerin yerine yazar salt kendini ve şahsiyetini monte ediyorsa, o vakit yolunda gitmeyen bir şeyler var demektir. Çünkü egoist çelişki kollektif davranışın önüne geçmiştir.

Son zamanlarda Gaziantep'teki Kültür-Edebiyat ve Sanat Derneklerinin giderek ideolojinin soğuk yüzüyle tanışmaya başladığını duyuyorum.

Gayri milli unsurlara karşı, kendini millici sayanlarla toplumcu takılanların bölen, parçalayan ve küçük küçük hakimiyet kurdukları birer franksiyonel kamplaşma görüntüleri, o kadar. Bir de kişilik buhranı yaşayan, menopozun ve andropozun azdırdıkları var ki onlar da evlere şenlik. Yetmişlik çocuklarla, kaprisli bayanların at oynattığı bu meydan kültür ve sanatın yeşermesine tamamen engel teşkil eden bir hale bürünmüş.

Ya sırtını devlet destekli ve hükümetten torpilli projelere dayayarak kültür ve sanat adına sağımlık kaynaklar arayanlara ne demeli? Kültürün ve sanatın aydınlatacağı yolu kendi karanlıklarıyla lekeleyenlerin, kimi isimlerin arkasına sığınarak perde gerisinden idare ettikleri ortaoyunu meydanda. Eline makyajlı basının neşriyatlarından başka gazete almayanların, kitapa ve herhangi bir dergiye cebinden para ödemeyenlerin, kendi yazdığı makale ve şiirden başkasını okumayanların etrafında toplamayı başardığı taraftar kitlesinin varlığı, bana İmam-ı Şafi hazretlerinin 'Ne kadar alim varsa hepsini yendim, ne kadar cahil varsa hepsine yenildim' sözlerini bir kere daha anımsattı.

Cehaletin ve karanlığın dedikoduyla birlikte, Bilimden ve Kültürden daha hızlı yayıldığı bu zamansal geçiş beni bir taraftan öfkelendirirken, diğer taraftan geleceğe yönelik umut duygularımı da iyice zayıflatıyor.

'Namusluların da en az namussuzlar kadar cesur olması gereken' süreçte ısrarla devam eden vatan toprakları, bu sözlerin tazeliğini koruyan ve haklılık payını hala içinde biriktiren sürecin de ta kendisidir.

Son söz; Namussuzlara olan olmuş, Allah namusluların yardımcısı olsun. Hayvaniyetle insaniyet arasındaki giderek derinleşen farkı ise varın siz hesaplayın.



(Bu yazı daha önce Gaziantep Life dergisi'nin 53. Sayısında yayınlanmıştır.)