“Göründükleri gibi olmalıdır insanlar. Eğer değillerse; hiç görünmesinler daha iyi.” diyor bizim yıllarca eğitimini aldığımız İngiliz dili ve edebiyatının dahi adamı Shakespeare. Nasıl da güzel diyor. O böyle deyince ben de yine şu meşhur Macbeth misali çekip kılıcımı sıraya dizesim geliyor görünmemesi gereken ama zembil gibi yığınla ortada duran tipleri fakat işin kolayı aslında gene bizim adı anılmaması gereken zalim cadının kurbanı alnı çizik arkadaşımız Potter çocuğunda ki asa da. Bir iki basit sözle yok etme büyüsü yapmamı sağlamada yeterli olacaktır.Ancak biliyorsunuz bizim dinimizde günahtır ne de olsa büyü. Aşk büyüsü, herif boşama büyüsü, avrat dili bağlama, höstürme, soğutma falan hariç tabi. Bunlar toplumumuzun temel ihtiyaçlarından sayılıyor efenim biliyorsunuz. Neyse gelelim şu ortada dingil gibi kasıntı kasıntı gezen, göründükleri gibi olmayıp gene şu bizim İngiliz İngilizcesinin konuşulduğu kraliyet ailesindenmiş havasında takılan tiplere. Hani şu çay içerken gudduk serçe parmağı havaya kalkanlar. Bazılarında refleks olabilir canım, onlar örnek dışı tabi ki. Hani sana nezaket görgü dersi verip en nezaketsiz en görgüsüz hareketlerin göbeğinde yaşayanlar. İçim içim sağlı sollu yapay olup, beyni oksijensiz kalıp bedeni marka kokanlar. Gölgesinden küçük sureti olanlar. Kendi eksikliğini başkalarını kullanarak gidermeye çalışan aristokratlar. Dilinde gezen kelimelerin yüreğinde bir gıdım izi olmayanlar.Gülümsemelerinin soğukluğunda üşüdüğüm, taklitçi davranışlarında boğulduğum tipler. Eleştirdiğime bakmayınız onlarda bu kurgusal mükemmelliğe sahip düzende önemli bir yere sahip arkadaşlarımız. Ne de olsa sahte kavramı orijinalden, kötü kavramı iyiden sonra anlaşıla gelmiş ve ortaya çıkmıştır.Yoksa nereden bilecektik doğal olmanın ne denli kıymetli ne denli büyük bir cesaret örneği olduğunu. Nereden bilecektik insanın hissettiği gibi davranmasının hissettiği gibi yaşamasının, inandığı gibi konuşup inanmadığı gibi karşı çıkmasının, dilinden gelenin gönlünden geldiği gönlünde hissetmediğinin tavırlarında seyretmediği müthiş bir öz farkındalıkla yaşamanın hayatı, eşsiz bir nimet olduğunu. Nereden bilecektik doğal olmanın dayanılmaz hafifliğinde kendini bilerek yaşamanın hayatlara yol gösterici bir harita çizdiğini, elmas gibi ışık yayıp sadece kendi varlığına değil tüm insanlara hakkıyla katkı sağladığını. Ve nereden bilecektik doğallıkla gelen her şeyin insana müthiş bir özgüven verdiğini, bu özgüvenle güçlü liderlerin ortaya çıktığını ve bu liderlerin toplumlara yön verdiğini. Bilemezdik Kardeşim. Hem de hiç bilemezdik. Hele de bu zamanda. Varlıklarıyla farkındalıklarımızı arttıran kendi gerçek varlığı olmayan bu kibirli hayaletleri doğru ölçülerde gözlemleyip incelediğimiz zaman kendi hayatımıza çok şey katacak, “Nasıl başarısız olunur?”, “Nasıl mutsuz olunur?” “Nasıl değersiz olunur? “Nasıl tatminsiz olunur?” gibi kritik soruların cevaplarını uygulamalı örneklerle bizzat öğrenmiş olursunuz. Zira farkındalık günümüzde en kritik durumların başında gelen ve koçluk süreçlerinde özellikle vurgulanan yegâne kavramdır. Farkında olmanızı sağlayan ve bu farkındalıkla daha kaliteli bir yaşam felsefesi benimseyip Leonardo da Vinci’nin “Sadelik en yüksek gelişmişlik düzeyidir.” sözünde ki anlamı kavramanıza yardımcı olan bu örneklere teşekkür etmelisiniz. Azın çok olduğu gerçeği sadece bu üst düzey farkındalıkla gelen ve insanların çoğunlukla algılamada zorlandığı bir gerçektir. Tabi bizim kendi düşünürlerimizi de unutmamak gerekir ki bizim buralarda da bir söz vardır, “Et deyn gapdın balcan börkü çıktı.” Konuyla alakası ne diye sormayınız canım.Düşünün acık anlarsınız. Bir de durmadan yahu bu nasıl yaşam ve kariyer koçluğu yapıyor hani nerde pozitif düşünce hani olumlu enerji falan diye şaşırmayınız. Biz de insanız yahu. Bizimde negatif enerjimiz bizimde olumsuz düşüncelerimiz var. Benimkisi pozitife çevirmeden taslak aşamasındayken paylaşmak sizlerle. Yoksa ne zaman görseniz otuz iki dişim meydanda biri hariç (bunca cümlenin sahibinin çene yapısının küçük olması da ayrı bir çelişki ama benim yirmilik hala uğraştırıyor) gülümserim. Hatırlarım bir arkadaş bana üniversite yıllığında akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine deli ol dünya senin kahrını çeksin sözünün beni özetlediğini yazmıştı. Ondan sonra mı böyle oldum bilmiyorum ama gülümsemek güzeldir arkadaşlar. Korkmayınız efenim. Pintilik yapıp kendinize de saklamayınız gülücüklerinizi. Yeter ki samimi olsun. Yani göründüğü gibi…