Hepimizin yüreğinde anlatamadığımız veya tanımlayama-dığımız bir kayıp şehir vardır, inanın. Belki hiç ikamet edilip kaldırımlarında avare dolaşılmamıştır. Belki parklarında, kıyılarında çekirdek çıtlatılmamıştır. Belki acılar paylaşılıp hafiflememiş, sevgiler birlikte yeşermemiş, belki parklarında seviyor-sevmiyor diye dilekler tutulmamıştır. Ama ümitsiz bir anımızda perçemiyle bizi yakalayıp el ense etmiştir, diriliş adına...

Aslında içimizde zaman zaman fırtınalar kopmasına sebebiyet veren, insanın kendinden kaçışının ardında gizlenen sır, Atlantis'in bulunuşuyla sevinç cezbesine dönüşecektir. Aramak adına çekilen çilelerin ne kadar mutluluk verici olduğu o zaman sübut bulacaktır. 'Keşke bu yola daha erken çıksaydım.' diyen seyyahların sayısındaki artışın sebebi de bu vuslattır. İşte o, damlanın suya değdiği kadar keskin bir buluşma anıdır. Tabibin neşterinden daha keskin bir çizik...

Kuytularda kalmış kendini çıkaracak madenciler bekleyen cevherlerle dolu değil mi hayatımız? Sokaklarda hayatın acımasız kollarına bırakılan bebeleri, küçücük yaşında boyundan büyük işlerde çalışmaya zorlanan taze bedenleri, yüksek mühendislik okuyup, işiyle hiç alakalı olmayan bir yerde çalışanları, kader kurbanlarını, iki yüzlülüğe zorlanan insanları, eğlence uğruna yapılan maskaralıkları, gösterişten başka sermayesi olmayan para babalarını, çamurlarda ekmek kovalayan, çöp karıştıranları, her gün hayatından memnun olmayıp çıldıranları, maddi-manevi girdaba kapılanları hele bir düşünün...

Kendilerine giydirilmeye çalışılan gömleğin nevinden habersiz düşünemeyen bu insanlar nereden gelmişler? Ve ne adına yüce değerlere böyle pervasızca saldırabiliyorlar. Aslını inkar edipte yaşayan kaç toplum vardır yeryüzünde... Hangi toplum kendi kendini böyle fütursuzca sürükler toplu intihara...

Ah Atlantis...Kayıp şehir...Keşke senin adını hiç duymasaydım. Kimsesiz ve sevgisiz geçirdiğim gecelerde seni rüyalarıma almasaydım. Yalnızlığıma dağ türküleri yakıp hoyrat hayrat söylerken, mavilerinden kotardığım özgürlük aşkına bu denli kapılmasaydım. Olmayacak hayallerin ardında serseri kurşunlar gibi dolanmasaydım.

Var mıdır bilinmez? Sevdaların delice yaşandığı, güneşin batmadığı şehirler? Paryalığa rıza göstermeyip, özgürlük marşlarıyla eylemleşen adımlar. Adaletin güçlünün elinden alınıp, gücün adaletin emrine verildiği vicdanlar. Kardeşliği asgari ayrılıklarda değil, azami birliktelikte arayan misyonerler. 'Kötülüğe kötülük her yiğidin harcı, kötülüğe iyilik er yiğidin harcı' diyen iyilik melekleri. Sevginin açamayacağı kapı, yaratamayacağı mucizenin olamayacağından endişesiz sofiler.Yavrusunu evinden, endişesiz, sevgiyle ve korkusuz uğurlayabilen gözü yaşlı anneler. Hakikati, doğruluğu, namusu nefret ettirmeden anlatan öğretmenler. Vatanı ve milletinin mutluluğunu en ön planda tutan ve bunu yaparken değişik durumlara meydan vermeyen işçiler, memurlar. Mukallit olmaktan kurtulmuş muhakkik beyinler. Diriliş adına ölüme randevu veren güvercinler...

Beni kendimle yargıla,

Suç ortağım, suçsuz sandığım hislerim.

İnan senin için öldüm teklifsiz,

Kaybedilmedik neyi kaldı bizlerin...