Cumartesi günleri Çamlıbel'in pazarıdır. Her cumartesi mutlaka gider, evimin haftalık et, meyve ve sebzesini alırdım. Çamlıbel'de bir Pancar Bölge Şefliği vardı. Pancar Bölge Şefi Ziraat Mühendisi Mehmet bey bana defalarca haber salmış, görüşmek istediğini bildirmişti. Ancak bazı kişilerde gördüğüm kendini beğenmişlik nedeniyle görüşmek istememiştim.

Çamlıbel'e pazara gittiğim bir gün Mehmet beyin şoförü beni kahvede buldu. Görüşmeye ikna etti. Çantamı alarak beni şefliğin bulunduğu binaya götürdü. Böylece Mehmet beyle tanışmış olduk.

Mehmet Bey elektronik meraklısıydı. Görüşme isteği bundan kaynaklanıyor, deneyimlerimden yararlanmak istiyordu. Mütevazi ve saygılı tavırlarıyla gönlümü kazandı. Elektronikle ilgili birçok kitap edinmişti. Bu kitaplardaki şemalardan basit montajlar yapıyor, boş zamanlarını böyle değerlendiriyordu. Tanıştığımız gün bana bir devre gösterdi. Bu bir FM vericiydi. Hikayesini de anlattı;

-Hocam ben, Fransızca öğretmeni ve sağlık ocağı doktoru Mustafa beyle üçümüz bir hafta çalışarak bu devreyi meydana getirdik. Ancak yayınları sadece on beş metreye ulaşabilmekte. Bunun yayın alanını nasıl büyütürüz?

Devre şemasını aldım. Beldeye döndüğümde inceledim. Basit bir devreydi. Çıkışını güçlendirmek gerekiyordu. Sinyal çıkışı önüne güçlü bir amfi bağladım. Hayli uzun mesafelere ulaştı yayınları. Ertesi hafta devreyi Mehmet beyin makam odasına kurduk. Bir teybi çalıştırıp mikrofonun önüne bıraktık. Mehmet beyin arabasına binerek yayının nereye kadar ulaştığını kontrol ettik. Yayın Çamlıbel'in tamamından dinlendiği gibi kırsal alanda da hayli uzaklara ulaşmaktaydı. Mehmet bey buna çok sevindi.

Çamlıbel'in pazarı olan cumartesi günleri Mehmet bey bana bir oda verdi. Köylerden gelenler bozuk televizyonlarını getiriyorlardı. Odada beraber onarıp veriyorduk. Parasını da ben alıyordum.

Mehmet bey bir gün hiçbir yerde tamir ettiremedikleri bir maden dedektörü getirdi. Tokat'ta define arama merakı hemen herkeste vardı. Dedektörü önce tamir ettim, sonra da kopyalamak için şemasını çıkardım.

Bir cumartesi günü yine Çamlıbel'deydim. Alış verişten sonra Mehmet beyin yanına gittim. Ben farklı devrelerin birleştirilmesi ve çok daha farklı devreler oluşması hakkında teoriler üretiyordum. Mehmet bey de bu teorileri uygulama safhasına koyuyordu. O gün de bu tür sohbetlere daldık ama dışarıda kar yağmaya başladı. Zaten yollar karla kaplıydı. Ben eve gitmek için izin istedim. Hacı Murat'ın kara saplanacağını, yolda kalacağımı, erken gidersem yoldan geçenlerden yardım alacağımı söyledim.

-Ben şirketin kamyonetiyle önden giderim. İzimden gelirsin. Seni götürürüm, dedi.

Akşam yemeğinden sonra da çalıştık biraz. Sonra gitmek için kalktım. Mehmet bey de şoförü çağırdı. Dört çekerli Doç kamyonet önden gidecekti. Ben de izinden takip edecektim. Yolda kalırsam kamyonetle çekip kurtaracaklardı. Böylece yola çıktık.

Yolda teker izlerinin arası arabanın altına sürtünüyordu. Sadece yoldaki kar kalınlığı yarım metreden fazlaydı. Günçalı yakınlarına kadar rahat geldik. Ancak Günçalı'nın önünde hafif meyilli uzun bir rampa vardı. Tabi ki gazı sabit tutarak gidiyoruz. Durursak tekrar kalkmak çok zordu. Günçalı karşıdan göründü. Mehmet beyle şoförün içinde olduğu kamyonet rampanın yarı yerinde patinaj yaparak kaldı. Durursam ben de kalacaktım ve ancak traktör getirip çektirmemiz gerekecekti. Gaza daha fazla basarak kamyonetin sol yanından geçtim. Durmadan yola devam ettim ve evin önüne kadar gelebildim.

Bir süre sonra da Mehmet bey geldi.

Anladım ki, arabanın güçlü olmasının hiç önemi yok. Şoförün karda araba kullanmayı iyi bilmesi gerekmekte. Bu nedenle külüstür Hacı Murat dört çekerli Doç kamyoneti yenmişti