Kahraman mı? Tarla Sıçanı mı?

Gaziantep İl Halk Kütüphanesi'nin girişinde bu rezil şiirin işi ne?

Nazım Hikmet RAN'ın Gaziantepli ünlü komutan Karayılan'ı da anlattığı Kuvayi Milliye Destanı adlı şiirde ona o kadar hakaretler ediyor ki anlamak mümkün değil. Bu şiir de Karayılan hakkında:

'Antep köylüklerinde ırgattı.

yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi

onun atı, silahı, toprağı yoktu.

Boynu yine böyle çöp gibi ince

ve böyle kocaman kafalıydı

Düşman Antep’e girince

Antepliler onu

Bir fıstık ağacından alıp indirdiler.

korkusu ve kafası öyle büyüktü ki onun,

namlıya tek fişek sürmeden

yatıyordu yüzükoyun.

Yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi,

korkaktı da bir tarla sıçanı kadar.'

Oysa Aktüel Dergisi Molla Mehmet’in 88 yaşındaki kızını Kahramanmaraş’ın Pazarcık İlçesi Höcüklü Köyü Elifli Mezrası'nda bularak görüşmüş ve Selvi Sevimli’nin ağzından Karayılan’ın gerçek hikayesi şu şekilde yazmıştır.

"Babam Molla Mehmet Birinci Dünya Harbi’nde Rus Cephesi’nde savaşmış, adı batası Sarıkamış’tan sağ gelmiş. Ayağından yaralanmış. O zaman Erzurum hastanesine taşımışlar, sonra da Malatya’ya hastaneye getirmişler. İyileşince de ’Savaş bitti, git evine’ demişler. Geri dönünce babamı aşiretin başına geçirmişler. Karayılan için ’çoban idi’, ’ırgat idi’ derler ama babam Kabalar aşireti reisidir. Ayıntap’a düşman geldiğini duyunca bütün malını satıp silah almış."

Selvi kadının anlattığına göre Karayılan hayvan sürüleri bulunan ve etrafına göre zengin sayılan bir ailenin çocuğuymuş. Bahar ve yaz aylarında Adıyaman ve Maraş yaylalarında kışın ise Antep’in 45 km kadar kuzeyinde konaklayan bir aşiretin reisiymiş. Ermeni eşkıyasının babasını öldürdüğünde 16 yaşında bir delikanlıymış. Yaylalarda sürülerini otlatırken, birçok eşkıyayla karşılaşmış. Bu durum onun az zamanda usta bir silahşor olarak yetişmesine sağlamış. Savaştan geldikten sonra düşman kuvvetlerinin Antep'e girdiğini gören Karayılan bütün malını bu yolda harcamaktan çekinmemiş.

Selvi kadın şöyle devam ediyor:

'O zaman hükümet zayıf idi. Bize hükümet bakamadı. Babam baktı. Koyunlarımızı satarmış, öküzleri satarmış, sana diyeyim ekinimizi çubuğumuzu satarmış, katır yükleriyle silah satıp Fransız’a karşı çeteleri silahla donatmış. Malını satmasına ailesinden karşı çıkanlar olmuş:

"Sen aklını mı yitirdi? Bu kadar hayvanı, malı satıp sen nereye gidiyorsun." diyen anasına Karayılan:

'’Ana Rus’un, Ermeni’nin yaptıklarını görseydin, şimdi sen de durmaz giderdin." demiş." Bana yardım etmek için geldiler buralara:

"Sana aylık bağlayacağız." dediler ama istemedim. Etmen dedim bana yardım. Allah’a şükür benim yardıma ihtiyacım yok. Şimdilerde çok lafımı ediyorlar ama aslında babamı pek sevmediler. Ben anlatınca hep dediler ki senin baban Kürt idi. Molla Mehmet Karayılan Kürt idi; ben de Kürt’üm. Ne yapayım, inkar mı edeyim! Atatürk, Kazım Karabekir Paşa’yla düşmanı Antep’e sokma diye telgrafla haber etmiş Karayılan’a, Sarımsak Tepe’de istihkam yapmışlar, kendi oradan gavura hücum ediyor. Ayağa kalkınca vurulmuş göğsünden. Askerine, "kaçman yiğitlerim, vurun namus gidiyor, Antep gidiyor." diye bağırıp askerini kaçırmamış. Sonra diyorlar ki senin baban Kürt idi. Kürt’ü Türk’ü mü olur, bu toprağın sahibiyiz biz…"

Şimdi birileri, Gaziantep İl Halk Kütüphanesinin girişinde pirinç levhaya asılmış bir şekilde duran Nazım Hikmet RAN'ın KARAYILAN'ına mı inanacaklar, yoksa kızının ve gerçek tarihin anlattıklarına mı?

Bu rezil şiiri, hem de Gaziantep'te buraya kim astırmıştır?

Birileri bu sorunun cevabını bana vermek zorunda…

Ülkemizin kahramanlarını bu şekilde saçma sapan iftiralarla karalamaya kimin ne hakkı var?

Yazıklar olsun…