Hani hep söylenirdi ya biz okuldayken, 'Türkiye jeostatejik ve jeopolitik açıdan, oldukça önemli bir yere sahiptir' diye. Bunun ne anlama geldiğini anlamak için elime bir Orta Doğu haritasını alır bakardım, incelerdim uzun uzun. Sonra bir şey fark ettim. Ne Asyalı ne Avrupalı, hem Asyalı hem Avrupalı olma iddiasında bir 'Orta Doğu Ülkesi' iken, nasıl olur da tüm bu ateş çemberinin içinde hayatlarımıza hiçbir şey fark etmiyormuş, görmüyormuş gibi devam edebiliriz.

Nitekim ben edemedim, mümkün de değildi zaten. Hayatımın ilk 20 yılını kapsayan Güneydoğu Anadolu (Diyarbakır, Adıyaman) deneyimim esnasında, elbette gözlerimi kapatmam mümkün değildi, ben kapatsam da açacak onlarca uyaran vardı.

Sonra kendisini 'kentli ve modern' bir kadın olarak tanımlayan ben, 10 yıllık İstanbul, Avrupa, Amerika ve Afrika deneyimlerimden sonra döndüğüm Gaziantepte insani yardım sektöründe çalışırken, geriye dönüp baktığımda oldukça enterasan tespitlerimle yüzleşiyorum. Şimdi alanım insani yardım, asıl işim kapasite arttırımı. Oldukça trend ve oldukça mühim bir konu. Çokça özeleştiri yapmamız gerektiğine inandığım konulardan biri.

KENDİ ÜLKEMDE İŞE ALACAK ADAY NİYE BULAMIYORUM

İnsan Kaynakları müdürüyüm, bir önceki kurumum da 17 milletten 45 insanla çalışıyordum. 13 Türkiyeli, 17 Suriyeli ve 15 de dünyanın farklı ülkelerinden insanlar vardı ofisimde. Yani bu 15 insan, 15 farklı ülkeden! Normalde bir insani yardım operasyonunda, toplam çalışan sayısının en az %80i söz konusu ülke vatandaşı olur. Yani dünyadaki genel durum bu. Örneğin çalıştığım kurumun faaliyette bulunduğu diğer bölgelerdeki çalışan demografisi böyle. Peki ben neden kendi ülkemde işe alacak aday bulamıyorum da deliler gibi yurt dışında kaynaklar araştırmak durumunda kalıyorum ki.. Bu oldukça yüksek maliyetli! Bir kaç dışsal faktör olabilir.

İşte efendim, çalışan ile iş verenin buluşamaması, iletişim kuramaması gibi konular… Bu tür dışsal sebepleri minimize etmek için aylardır çaba gösteriyorum. Ne yaparsam yapayım aynı sorunla karşılaşıyorum.

Evet, sanırım artık kabul etme vakti geldi! Biz Türkiye olarak hemen yanıbaşımızda bir komşumuzda çıkacak bir krize hiç hazırlıklı değildik ki! Şimdi diyeceksiniz ki, nerden bilelim yahu! Suriye bize kötü bir sürpriz yaptı! İşte bu çok da isabetli bir cevap olmazdı. Kendi ülkemizde sanki insani yardım operasyonlarına hiç ihtiyaç yokmuş gibi davranırsak, bence kendi gerçekliğimize oldukça ters düşmüş oluruz.

DURUM OLDUKÇA VAHİM

Kaldı ki ateş çemberi bir coğrafyada yaşadığımız su götürmez bir gerçek. Dünyanın en büyük 17. ekonomisiyiz ancak nasıl oluyor da, sivil toplum alanında kapasite arttırımı ihtiyacı trajik boyutlarda. Demek ki odaklandığımız alanlardan biri bu değildi. Yani bu kasımız oldukça zayıf kaldı. Onu geliştirmek için yeterince çaba göstermedik, yapmamız gereken egzersizleri yapmadık. Peki ya şimdi?

Ulusal anlamda faliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarından arkadaşlarımdan da sıkça bu 'kapasite arttırımı' çabalarını duyduğumda, hadi canım seninkine sıra gelmez deyip, uluslararası bir insani yardım kurumunda çalışacak insan bulmamaktan yakınmayı bırakıyorum. Durum oldukça vahim. Genel tablo bu. Çözüm önerilerim elbette var. Hatta bu konuda kitap yazabilecek kadar. Belki de başka bir yazımın konusu da bu olmalı değil mi?

Bol kapasite arttırımlı günler diliyorum!