Bir önyargıydı her şey ilk önce. Kim inkâr edebilirdi ki insanda önyargı olamayacağını. Her şey önyargıyla doğmuyor mu? Bütün varoluş bu önyargı üstüne kurulmuyor mu? Beğeniler, tutkular, nefretler, kavgalar, sevgiler... Kısaca bir insanın ömrüne sığan, sığacak olan tüm oluşlar ve kararlar! ****Mahkeme salonunda, seksen yaşlarındaki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözlerini ve bıkkın bakışlarını süzüyordu. Hakim tok sesiyle, yaşlı kadına: "Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun?" Yaşlı kadın, derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı. "Bu herif yetti gayri, 50 yıldır bezdirdi hayattan..." Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme salonunda... Sessizlik, bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu. Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından? Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı... Kadın neler diyecekti ? Herkes, onu dinliyordu. Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti:"Bizim bir sedef çiçeği vardı çok sevdiğim... O bilmez...50 yıl önceydi ....O çiçeği bana verdiği çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı onları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım. Her gece güneş açmadan önce, bir tas suyla sulayacağım onu diye... İyi gelirmiş derlerdi. 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kerede bu çiçeği ben sulayayım demedi. Taa ki geçen geceye kadar...O gece takatim kesilmiş uyuyakalmışım... Ben, böyle bir adamla 50 yıl geçirdim. Hayatımı, umudumu, her şeyimi verdim.Ondan hiç bir şey görmedim. Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim. Onsuz daha iyiyim, yemin ederim." Hakim yaşlı adama dönerek; - "Diyeceğin bir şey var mi, baba?" dedi. Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle, hakime yöneldi. Tane tane konuştu :- "Askerliğimi Reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım. O bahçenin, görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. Fadime'mi de orada tanıdım. Sedefleri de...Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim. İlk evlendiğimiz günlerin birinde, boyun ağrısı nedeniyle, onu hekime götürdüm. Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa; boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi. Her gece uykusunu bölüp uyansın, gezinsin dedi. Hekimi pek dinlemedi bizim hatun...Lafım geçmedi... O günlerde, tesadüf, bu çiçek kurumaya yüz tuttu. Ben ona: "Gece çiçek sularsan geçer dedim. Adak dilettim... Her gece onu uyandırdım ve onu seyrettim. O sevdiğim kadını, yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her gece, o çiçek ben oldum sanki..." dedi adam. O yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle... "Her gece, o yattıktan sonra uyandım. Saksıdaki suyu boşalttım. Sedef, gece sulanmayı sevmez, hakim bey... Geçen gece de... Yaşlılık... Ben de uyanamadım. Uyandıramadım... Çiçek susuz kalırdı ama kadınımın boynu yine azabilirdi. Suçlandım... Sesimi çıkartamadım..." Herşey O'nun içindi...****Bu hikayeyi okuduktan sonra oturup düşündüm. İletişim kazalarına yol açan, sorunların çözümünü engelleyen, doyumlu birlikteliklerin düşmanı önyargılardan söz etmek istedim sonra. Sizler de biraz düşündükten sonra bir insana önyargı ile yaklaşmak ve daha o kişiyi anlamadan dinlemeden büyük bir beklentinin içinde olmanın ne kadar korkunç bir şey olduğunu hemen anlayacaksınızdır.. Gerçekten de bir insan için en kötü şeydir önyargı. Aynı bir batağa saplanmaya benzer. Bir saplandın mı kurtulmak ne mümkün, hareket ettikçe daha da batarsın. Sonra, karşısındaki insanlar hakkında önyargılarda bulunur, olacak olaylar için önyargılarda bulunur, hayatla ilgili önyargılarda bulunursun. Tahminden de öte bir durumdur bu. Olacağına öylesine inanırsın ki; başkalarını da inandırmaya çalışırsın söylemlerine. Beklenen veya mevcut olan malum durumdan kurtulmak için çaba göstermezsin hiçbir şekilde. Sonuç olarak önyargıların seni öylesine hapseder ki; sanki etrafında demir parmaklıklar örülüdür.Az önce okuduğunuz yaşanmış şu olay önyargının nasıl bir şey olduğunu öylesine anlatıyor ki bizlere, ibret almamak mümkün değil.. Unutmayalım, önyargı bize hiçbir şey kazandırmadığı gibi kaybetmemize bile sebep olabilir. İnsan zihni tüm olayları tam olarak algılama yeteneğine sahip değil. Hatta bunu geçen gün okuduğum bir kitaptan alıntı ile açıklamak istiyorum. Normalde, yaşadığımız ortamda saniyede 15 milyon Bit'lik olay gerçekleşirken insan beyni bunun sadece 15 Bit'ini algılayabiliyor. Düşünebiliyor musunuz? Milyonda bir ! Bu ne demek? Hiçbir şey göründüğü gibi değildir! Lütfen ilk algımıza göre hareket etmeden önce olayların boyutunu sakince bir düşünelim. Bir kişi ya da duruma yaftayı yapıştırmadan önce sakin olalım ve verdiğim bu bilimsel veriyi düşünelim. MİLYONDA BİR!