Geçtiğimiz yazı serüvenlerimizde işverenlerin insan kaynakları konusunda kıramadıkları kabuklarına şöyle bir dokunduktan sonra artık birazda bu işveren kitlesi ile birebir çalışan ve en kritik süreçleri yönetmesi gereken ancak bırakın yönetmeyi icra ettiği mesleğin fıtratına tamamen aykırı çalışan insan kaynakları uzmanlarına bir Macbeth kılıcı savurmak istiyorum.İşin doğasında insan sevmenin ilk şart olduğu bu mesleği hakkıyla yapabilmek hakikaten zordur. İnsanla çalışmayı sevmek, değişen duyguların yönetimi konusunda bu insanlara empati yapıp sakin ve soğukkanlı yönlendirmeler yaparak onları kazanmak gerekir. Sabırlı olmak önemli bir şarttır. Çünkü hedef kitleniz bir yetişkin grubudur ve bu kitle ne kadar yüksek bir yaş ortalamasına sahip ise hali hazırda sahip oldukları bakış açılarını, çalışma şekillerini değiştirip, geliştirmek, prensiplerine yön vermek hatta prensip sahibi olmayı öğretmek o derece zordur. İnsanları yapıcı eleştirmek gerekir.Dolayısıyla önce, "Yapıcı eleştiri nedir? Nasıl yapılır?" sorularını doğru cevaplamalıdır insan kaynakları. Bu, sadece insan kaynaklarının bilmesi gereken bir durum değildir.Aynı zamanda içerisinde bulunduğu yapılarda ki tüm personele anlatması ve öğretmesi gerekir ki bu personel kitlesi de iş akışlarında ya da şirket içi sosyal paylaşımlarında bir sorun yaşadığı zaman çözüm odaklı yaklaşımlar sergileyebilsin ve tespit ettiği hatalı işlemleri ekip arkadaşlarının tekrarlamaması için yapıcı eleştirilerde bulunabilsin.Demem o ki insan kaynakları terazinin hassas noktasında bir o yana bir bu yana git gel yaparak insanların nasıl kimsenin hakkına girmeden kimseye zarar vermeden çalışacaklarına rehberlik eden hassas bir aracı bir yandan da bu insanların kendilerini geliştirmelerini sağlayarak kariyer hedeflerine doğru ilerlemesine yardımcı olan dinamik bir koçtur.Her bir personelin psikolojik durumuna, kişilik yapısına, çalıştığı pozisyona göre yapıcı yaklaşımlar sergilemek büyük özveri ve emek ister.Lider olmak ve bu insanlarla birlikte deneyimledikleri tüm olumsuz süreçlerde olumlu yaklaşımlar sergileyerek pozitif düşünce alışkanlığını kazandırıp, zararın neresinden dönülse kardır ilkesini benimseterek onlara yoldaşlık etmek gerekir. Patronun önüne atılmak için kullanılacak bir yem misali harcarsanız insanları sizin adınız İnsan Kaynakları değil patron yanlısı(anladiniz efendim!!!) olarak anılır.Patron yanlısı olmak objektif olması gereken insan kaynaklarının doğasına aykırıdır. Patron yanlısı olmak iki taraf arasında bir iletişim köprüsü olan insan kaynaklarının duruşuna terstir. Patron yanlısı olmak sadece kısa vadede kazandığını hissettiren balondan bir başarı sağlar. Ne patron ne insan kaynakları bu süreçten hiç bir şekilde kârlı çıkmaz. Aksine ciddi itibar ve maddi kayıplara neden olur.Güzel şehrimizin son zamanlarda iyiden iyiye artan körler sağırlar birbirini ağırlar durumu maalesef özellikle çalışma alanlarında ki personel ve yönetici arasında da kendini göstermektedir. Daha iyiye ulaşmak için eleştirmek ve eleştirilmek mecburiyettendir. İnsan kaynakları hem işverene hem de personele yaptığı araştırmalar sonucunda sahip olduğu çok yönlü verilere istinaden bu eksikleri bütün gerçekliği ile sunmak zorundadır.Yoksa o eğitim senin bu eğitim benim o toplantı senin bu toplantı benim zemini boş iki durum arasında git gel yapmaya devam ederse sadece zaman değil emek, yetenek, hak ve başarı katili olur çıkar tüm şirketler. Sonrasında aldığınız ödüller başarının sadece tek bir yönüne hitap eden maddi içerikli simgesel bir nesneden öteye geçemez.Ne zaman ki insanları kazanan bir insan kaynakları politikası ile yetkili bir İK biriminiz olur işte o zaman gerçek bir başarıdan bahsedebiliriz.Tabi bunun için kendi sesinde sadece patron fikrini sunarak ileti modunda çalışan değil, sürekli gelişimi esas alarak mesleğini icra eden ve kendi düşüncelerini ifade eden İK sesine ihtiyaç olduğunu belirtmekte fayda var. Güzel şehrimin varsa hakiki insan kaynakları uzmanlarına selam olsun.