Padişahın hazinesi boşalmıştı. Piyasalara zam yapması gerekiyordu ama bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Çünkü, halkın zamlardan canı yanmıştı ve isyan etmelerinden korkuyordu. Vezirlerini topladı. -Öyle bir zam yapalım ki, halkım itiraz edip karşı çıkmasın, dedi. Vezirler birer birer düşüncelerini açıkladılar. Birisi nefes alma vergisi koyalım dedi. Bir başka vezir yellenme vergisi koyalım dedi. Diğeri su içenden ve nefes alandan vergi alalım padişahım diye önerdi. Çok sayıda öneriden hiç biri padişahın aklına yatmadı. Ancak, en akıllı vezirlerden biri olan Cemal Undöken şöyle bir teklif getirdi. -Padişahım. Adı İbiş olandan bir altın ibişlik vergisi, kılıbık olandan bir altın kılıbıklık vergisi, tavuk satandan bir altın tavuk vergisi ve kel olandan da bir altın kellik vergisi alalım. Bu teklif padişahın hoşuna gitti. Çok geçerli bir teklifti. Çünkü halkın tamamını kapsamıyordu ve halk isyan etmezdi. Emir verdi. Yeni vergi yasası hemen yürürlüğe girdi. Tellallar köy kasaba demeden davul çalarak vergi yasasını bütün halka duyurdular. Ancak padişahın ve vezirlerin unuttuğu, ücra bir dağda kalmış, Millet Köyüne hiçbir tellal uğramadı. Bir sabah Millet köyündeki bir kadın kocasının eline bir tavuk verdi. Sıkı sıkı tembihledi. -Herif, bugün kasabanın pazarı. Bu tavuğu pazarda sat. Çay ve şeker al getir… Adamcağız tavuğu bacaklarından tuttu. Sallaya salyaya yürüdü ve kasabanın pazarına vardı. Pahalı satmak için bütün pazarı dolaştı. En sonunda tavuğu dört altına satmayı başardı. Tavuğun parasını alır almaz vergi memuru bileğine yapıştı. -Ver bakalım bir altın -Niye verecekmişim? -Tavuk satma vergisi. Padişah efendimizin fermanından haberin yok mu lan? -Yok ya! Ben böyle bir vergi duymadım. Vermiyom işte… Verirsin, vermezsin diye tartışırken pazar esnafı başlarına toplandı. Tartışmayı dinleyen ve adamı tanıyanlardan biri şöyle dedi. -İbiş ağa. Senin haberin yok. Padişah emridir. Vereceksin yoksa kellen gider. Bu sözü duyan vergi memuru adamı daha sıkı tutarak, -Ne, senin adın İbiş mi lan? Vergi borcun iki altın oldu. Biz ibişlerden de birer altın ibişlik vergisi alıyoruz. İbiş ağa bir yandan bileğini kurtarmak için çekişirken bir yandan da, -Vermiyom işte lan. Al nasıl alacaksan, deyince vergi memuru sinirlendi ve İbişin yüzüne bir yumruk salladı. İbiş sakındı. Yumruktan kurtuldu ama başından da fesi düşüp, yuvalnadı. İbişin kel başı güneşte parlamaya başladı. Bunu gören memur daha sıkı tuttu İbişi. -Ulan sen hemi de kelsin. Vergi borcun üç altın oldu. Bir altın da kellik vergisi ödeyeceksin. İbiş dikleşmenin yararı olmadığını anlayınca yalvarmaya başladı. Ne kadar alttan aldıysa olmadı. Çevresinde toplanan Pazar halkı da durmadan memuru destekliyor, -Vereceksin İbiş ağa. Padişah efendimizin emridir, diyorlardı. Çaresizlik içinde çırpınan İbiş ağa, boynunu bükerek çevresinden yardım istercesine konuştu. -Yahu ağalar vermesine vereyim de, ya şimdi eve gidince avrada ne diyeceğim ben?.. Bütün Pazar esnafı kahkahalarla gülerken vergi memuru da hemen ekledi. -Ulan sen aynı zamanda da kılıbıksın ha? Bir altın da kılıbıklık vergisi vereceksin. Pazar esnafı hep bir ağızdan bağırdı. -Ver ibiş ağa ver. Ver de kelleni kurtar. İbiş ağa çaresizliğini anladı. Boynunu büktü. Dört altına sattığı tavuğun parasını pa dişah efendimize vergi olarak ödeyip, çaysız şekersiz Millet Köyünün yolunu tuttu… (Derleme mizah)