Okurken dünle bugünü kıyaslayıp benzer, bir o kadar da zıt

durumları gördüğüm bir yazıyı sizlerle paylaşmaka istedim.

Hani Belediyelerin halka kulak vermiş gibi yapmak adına kurdukları.

Değişik renklerde masalarda çözüm üretiyormuş gibi yaptıkları masaların benzerleri.

Asırlar önce de varmış hemde cahiliye döneminden çıkan insanlığın İslamla şereflendiği ilk yıllarda.

Kendileri dışında kimseye yaşama hakkı tanımayan, kendi adamları dışında herkesi dışlayan adaletsizlere inat ;

Oysa Bir cemiyet için, bir millet için adalet, insanın damarında dolaşan kan gibidir.

Adalet mekanizması sıhhatli çalışırsa, cemiyet hayatı da sıhhatli olur.

Dilerseniz Hazret-i Ömer (r.a.) devrinden bir misalle mevzûmuzu müşahhaslaştıralım.

Ashab-ı kiramın ileri gelenlerinden, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimizin iştirak ettiği hiçbir gazadan geri kalmayan, bazan da Medînede Efendimiz (s.a.v.)e vekalet eden Ensardan Muhammed bin Mesleme (r.a.), Hz. ömer (r.a.)in hilafeti esnasında onun 'Şikayet Masası reisi idi.

Memurlarla alaklı şikayetler bu masaya gelirdi.

O, gelen bu şikayetleri inceler, araştırırdı.

Neticede şayet haksızlık yapan, adam kayıran, rüşvet alan biri ortaya çıkarsa cezalandırılırdı.

Bir defasında Medînede toplanan memurlara, Hz. Ömer (r.a.) nasîhat ediyor ve onları, insanlara adil davranmaları, zulmetmemeleri hususunda îkaz ediyordu.

İşte bu esnada halkın arasından, sessiz-sakin ve kimsesiz bir adam ortaya çıktı ve:

-'Beni memurlarınızdan işte şu adam, haksız yere dövdü. Halbuki suçladığı hususta benim bir kabahatimin olmadığı da sonradan anlaşıldı, diyerek davacı olduğunu söyledi.'

Bunun üzerine mesele araştırıldı…

Adamın haklılığı anlaşıldı, memurun ona zulmen kırbaç vurduğu meydana çıktı.

Hz. Ömer (r.a.)in kararı kesindi:

-Seni döven memura sen de, onun sana vurduğu kırbaç adedince vuracaksın! Amr bin Âs (r.a.) itiraz etti:

-Ya Ömer, bundan sonra memurlarınızı insanların gözü önünde dövdürecek misiniz? Şayet böyle yaparsanız, bu tatbikat, memurlarınızın itibarını düşürür, onları iş yapamaz hale getirir.

Hz. Ömerin cevabı aynen şöyle oldu:

-Ben zalimi, şu veya bu bahanelerle koruyup da, mazlûmu maruz kaldığı zulümle başbaşa bırakmam.

Kim zulmetmişse karşılığını görmeli ki, tekrarına cesaret edemesin.

Böylece karar kesinleşti.

Sessiz ve kimsesiz şikayetçi adam, kendisine vurulan kırbaç adedince kırbaç vuracaktır zulmeden memura…

Bu defa Amr bin Âs (r.a.), kimsesiz olan bu şikayetçi adama gitti ve şu teklifte bulundu:

-Sana, onun vurduğu kırbaç sayısınca altın vereyim. Bunları al, davandan vaz geç.

Yoksa kötü niyetli bazı insanlar cesaret bulur, memurlar korkaklaşır.

Neticede adaletin temini daha da güç hale gelebilir, dedi.

Mazlum ve mağdur adam da bu teklifi kabul etti: Yediği kırbaç adedince altınları aldı, davasından vaz geçti. Ve böylece, idare edenlerle idare olunanlar arasındaki buna benzer haksızlıklar da son bulmuş oldu.'

Adaletten en çok bahsettiğimiz dönemde Mahkemelerin haline bakarmısınız.

Adaleti bu adaletsizler mi dağıtacak ?

Hakim bir karar veriyor, adalet bakanından, Başbakanı, Cumhurbaşkanına kadar bir kesim her türlü hakareti yapıp.

Hem hakime, hem hukuka, hemde devlete olan inancı güveni zedeliyor.

Adaletin olmadığı yerde zorbalik hüküm sürer.

Memleketin daha çok güvene inanca ihtiyacı var.

Hz.Ömer adaletinden bahsedenlerin yukaridaki kıssayı örnek alması dileklerimle...