Yavuzeli'ne ilk geldiğim sene bulduğum tek odalı gecekonduya yerleşmiştim. Köyden bozma ilçe olduğu için memur sayısı çok, kiralık ev sayısı azdı. İlkokulun bir tek lojmanı dahi yoktu. Ataması yapılıp ilçeden ayrılan memurların oturduğu evler boşaltılmasından aylar önce kiralanıyordu.

Ben de böyle bir ev sırasına girdim. Bahçe içinde iki oda ve ortada bir salonu olan taş bir evdi. Oturacağımız evden ayrı olarak aynı avlu içinde ev sahibi kadının kaldığı bir oda daha vardı. O odada eşi Almanya'da olan ve deli lakabıyla anılan hanım oturmaktaydı. Boşaldığı gün oraya taşındık.

İlçe halkının beğenip oturmadığı evler kiraya verilmekteydi.

Yeni evimizde bir süre kaldıktan sonra işler karışmaya başladı. Işıkları kapatıp yattığımız zaman bir takım garip sesler geliyordu. Ne olduğunu merak edip ışıkları yakınca bir hamam böceği ordusunun evi işgal etmiş olduğunu gördüm.

İlaçlamanın hiçbir faydası olmadı. Yan komşum eski muhtardı. Onlara sordum. Evlerinin altında bir bodrum olduğunu, hamam böceklerinin o bodrumda üreyip dağıldığını ve çare bulamadıklarını söylediler.

Hamam böceksiz bir ev arayışına başladım. Bir yıl kadar sonra betonarme ve yine iki oda bir salon olan bir ev boşaldı.

Yeni evimiz ilçenin kenarındaydı. Yaz ayları çok güzel geçti. Ancak kış gelip yağmurlar başlayınca işin rengi değişti yine.

Evin tavanı elek gibiydi. Tavan ıslanınca akmaya başlıyordu. Onbeş gün güneş doğsa ve hiç yağış olmasa bile tavan akmayı inatla sürdürüyordu. Yatağımızın üzerine kadar akmayan hiçbir yer yoktu. Bu arada ilk çocuğumuz dünyaya teşrif ettiler.

Üçüncü evde de çile içinde yaşamaya başladık.

Evin içi sorunlu, evin dışı sağ sol çatışmaları nedeniyle gergin. Maaşlar yetersiz ve ben taksit ödüyorum. Fikrimize uygun bir manifaturacı vardı. Sıkıştıkça ondan borç alır, maaşı alınca da öderdik. Maaşlar yetmediği için hanımın kolundaki bilezikleri tek tek bozdurup yemeye başladık.

Sözün kısası Yavuzeli birçok açıdan iyiydi ama huzur kalmamıştı.

Merkez köylerine tayinimi istedim.

1976 yazında atamam küçük bir köye yapıldı. Ancak ben çok küçük yerleşim alanlarında yaşayamıyordum. Tayinimi durdurup daha iyi bir yere yapılması için milli eğitim müdürlüğüne gidip gelmeye başladım.

Milli Eğitim Bakanlığı ve milli eğitim müdürlükleri kadar düzensiz bir kurum yoktur. Atama zamanlarında ilin milletvekilleri, iktidar partisinin il başkanları, valiler, kent eşrafından hatırlı kimseler milli eğitim müdürlüklerine ayrı ayrı torpil listeleri gönderirler. Milli eğitim müdürleri liste sahiplerini memnun etmek için bütün iyi okulları onların kontenjanına ayırırlar. Sahipsiz öğretmenler ise yaşanamayacak, çileli okullara atanır. Bu durum o zaman da böyleydi, şimdi de böyle. Hiç değişmeyecek…

Tayinimi durdurmak için milli eğitim müdürlüğü koridorlarında gezerken Araban ilçesinde tartıştığım öğretmenin akrabası olan müfettişe rastladım. Kötü ün yapmış birisiydi ama her ne hikmetse beni her gördüğü yerde selamsız geçmiyor, gönüllü olarak yardımıma koşuyordu. Yine ne aradığımı sordu. Durumu anlattım. Dilekçemi elimden alarak;

-Gel benimle, dedi.

Birkaç odaya girip çıktık. Dilekçem işleme konuldu. Beni daha iyi bir yere alacaklardı. O yıllarda belirli aralarla birkaç atama listesi yayınlanırdı. Yeni liste yayınlandığında Gaziantep merkeze bağlı Cevizli beldesine (Lohan köyü) atandığımı gördüm.

Okullar açılmadan önce eşyalarımı topladım. Cevizli beldesinde kiraladığım harabe bir eve taşındım. Öyle ki, bir seferinde eşim evin önündeki salondan geçerken bastığı yerin altındaki direk kırılmıştı. Aşağı düşmekten zor kurtardım.