Aramızdaki yarım asırlık yaş farkına rağmen, sanki onun akranı gibiydik. Sohbetlerinden hiç sıkılmıyor, tersine her görüşmemizde yeni feyzlerle donanıyorduk.

Çalışma odasında yeni dosyalarını birlikte tetkik ediyor, Gaziantep'in yakın tarihiyle ilgili çalışmalarını, kültürel ve sanatsal faaliyet sahalarını onun ağzından birebir dinleme şansını yakalıyorduk.

Bir taraftan ortak paydaları giderek çoğalan birer arkadaş, diğer taraftan birer dede – torun gibiydik.

Öylesine içten ve mütevazı bir kişiliğe sahipti ki, o yaşlı haliyle bize hürmet etmeye çalışıyor, bizi ağırlamaya gayret ediyordu. Onun bize gösterdiği nezaket ve davranışlarında somutlaşan tevazukar hal, bizi de adeta adab ve edeble terbiye ediyordu.

Hastalığını duyar duymaz Mustafa Aslan'la Amerikan Hastanesi'ne koştuk. Görüşmek istedik, fakat yoğun bakımdaydı. Son kez ona ulaşma isteğimiz geri çevrilmedi. Ve bu onu son görüşümüz oldu.

Bir Gaziantep büyüğünü, Cemil Cahit Güzelbey'i Atababamızı kaybetmiştik. Her Gaziantep'li benim kardeşim, her Gaziantep büyğü benim Atamdır tıpkı Cemil Cahit Güzelbey gibi.

Büyük dayım Reslan Ağa'nın kendilerini maiyetiyle birlikte Tılbaşar Mezeresi'nde sayısız kez ağırladığını, bu yolla önemli dostluk köprülerinin inşa edildiğinden bahsediyordu.

Cemil Cahit Güzelbey'le aile katında ki bir diğer yakınlığımız ise Büyük Halamız Munise Hanım'ın beyi olan İzanlı Bekir Ağa ( Bekir Karaduman ) ile olan meşhur atışmalarıdır.

İki şairin o dönem gazetelerinde karşılıklı olarak atışmaları o kadar popüler bir hal almış ki, dostları ve sanatseverler bir diğer günü merakla beklermiş.

Her iki büyüğümüzün de ruhları şad, mekanları cennet olsun.

Devamı yarın…