Bir hafta sonuydu. Müdür yardımcılarımızdan birisi gizli bir toplantı yapılacağını ve istersem benim de katılabileceğimi söyledi. Kabul ettim. Sözleştik. Akşam saatlerinde buluşup toplantının yapılacağı mekana gitmeyi kararlaştırdık.

Toplantıyı yapan Gaziantep Milletvekillerinden (Komando Ayvaz) Ayvaz Gökdemir'di. Belirlenen saatte müdür yardımcısının arabasıyla kent merkezine geldik. Eski adliye binasının arkasındaki bir işyerinin üçüncü katına çıktık ve Komando Ayvaz'ın gelmesini beklemeye başladık.

Beklerken katılımcıları tek tek inceledim. Ayvaz bey ülkücüydü ama katılanların yarıdan fazlası eski solculardı. Bunların arasında Araban ilçesinde görev yaparken kavga ettiğim biri vardı ki, bir okula müdür olmuştu. Beraber çalıştığımız zamanlarda dükkanı kapatarak camiye giden kendi öz babasına küfreden biriydi.

Sonunda Ayvaz bey geldi. Her birimizle teker teker tanışıp masasına oturdu. Masanın iki yanında iki okul müdürü oturmaktaydı. Her iki müdür de eski solculardandı ve Ayvaz beye yağcılık yaparak okul müdürü olmuşlardı.

Eski, ülkücülerin ikinci planda kaldığı, aşırı solculuktan siyaset gereği ülkücülüğe dönüş yapan müdürlerin baş tacı edildiği toplantıda herkesin okullarda ne yapması gerektiği konuşuldu. Müdürlerin şikayet konuları not edildi. Milli Eğitim Müdürünün başka ile atanması için karara varıldı. Sorunlu okullara sürülmesi gereken öğretmenlerin listesi yapıldı. Aralarında müdür olmayan bir tek ben vardım. Tabi ki, yapılan konuşmalar ve öneriler siyasi kazançlara yönelik çalışmalardı.

Okul müdürlerinin sırtlarını bir siyasiye dayadıklarını, öğretmenlere her türlü baskı ve haksızlıkları yaptıklarını, bunları yaparken de siyasilerden destek aldıklarını biliyordum. Bu toplantı bildiklerimi ispata yetmişti.

Ülkede ne zaman iktidar değişse yapılan ilk iş okul müdürlerini öğretmen olarak sürgün etmek ve iktidara yalakalık eden öğretmenleri de sürgünlerin yerine müdür olarak atamaktı. Tabi ki, bu sürgünlere öğretmenler de dahil ediliyordu.

Bizim okul müdürümüz Komando Ayvaz'ın tebaasındandı.

Bir öğretmenin görevinde başarılı olmasının hiçbir önemi yoktu. Öğretmen müdürün, müdür de bir siyasinin yalakası olursa bu türlerin hepsi de başarılı sayılırdı. Bu kurala uymayan öğretmenlerin başı soruşturmalarla derde girer, huzuru bozulur, vicdanına uyarak dürüst çalışsa bile kafa bozukluğu ve kaygılar yüzünden başarılı olamazdı.

Sırtını siyasilere dayayan müdür ve öğretmenlerin ise başarıya ihtiyaçları yoktu. Dayıları güçlü, yerleri sağlam ve huzur içinde yaşayıp giderlerdi. Dergi paralarından alınan paylarla, velilerden toplanan spor, karne parası, kayıt ücreti, temizlik ve cam parası gibi gelirlerle zengin olan çok sayıda okul müdürü vardı.

Tabi ki, arada olanlar masum yavrularımıza olurdu. Eğitimdeki başarısızlığın en önemli sebebi budur.

Ülkemizin gelecek nesli siyasilerin keyfine göre şekillenmekte. Keşke yeterince akıl ve vicdanları olsa sorun yok ama siyasi çıkarlar aklın önünde koştuğundan bu yarışta akılla vicdan daima son sıralarda kalmıştır.