Kendimce okuduklarım, duyup öğrendiklerimden ve aklımda kalanlarla şöyle bir baktım geçmişten günümüze, akıllara zarar çook şey değişmiş. Değil 90 yıl, 10 yıl öncesiyle dahi kıyaslayamayacağımız kadar dünyada, ülkemizde, yaşadığımız memlekette çok şey değişti.. Her gün değişen gelişen, 2 milyondan fazla insanın yaşadığı, yüzlerce fabrika, onlarca alışveriş merkezi, on binlerce çalışan işçi, memur, gariban emekçinin olduğu bir memleketteyiz... Bahçeli avlusu bir ayrı ayrı odaların bulunduğu taş evlerin, dar sokakların, at arabalarının, kağnıların yerini lüks apartman daireleri, bağ evleri, yatlar, katlar, son model jip-otomobillerle dolu geniş uzun asvalt yollar,dolup taşan tranvaylar,uçaklar otobüsler, rengarenk caddeler sokaklar, mağazalar aldı... Renkleri dilleri dinleri inançları faklı bir sürü birbirinden habersiz yaşayan insanlarla doldu Gaziantep... 92 yıl önce Antep'ten hiçbir devlet desteği olmadan Fransız'ı atan, din, namusu uğruna birlik beraberlik, vatan millet uğruna şehit olup can verenler tekrar dünyaya gelip şöyle bir baksa memlekete; Türk Bayrağının azametle dalgalandığını görür, minarelerden ezan seslerinin yankılandığını duyar,milyonlarca insanın aş ekmek yediğini öğrenince boşuna can vermediğini düşüncesiyle huzur içinde dönerdi ebedi istirahatgahlarına. Ama diğer olup bitenlerin göründüğünden çok farklı olduğunu bilseler akılları burada kalırdı hiç şüphesiz... Halk yaşamın sürekliliğine bakar, aşın ekmeğin olup olmadığına bakar, kazan kaynıyor mu değirmen dönüyor mu ona bakar, canlar sağsa hayat sürüyorsa bir şekilde ne aladır dünya onlara... Ama idareci- yönetici olup bitene öyle bakamaz , halkın sorumluluğu bir ise onun ki bindir, "Diyar-ı Dicle'de bir kurt kapsa koyunu.. Gelir de Adli- İlahi sorar Ömer'den onu." diye düşünmek durumundadır. Herkesime yaranmak herkesi memnun etmek durumunda değildir devletin birliği ve bekası için yasaları vardır, kanunları kuralları vardır, hakimleri vardır, o doğrultuda hareket etmek zorundadır. Durumu idare etmek adına hem devleti bölmek isteyenle, hemde böldürtmem diyenle işbirliği yapacak kadar iki yüzlü olamaz. Tavrı doğrudan yana olmalıdır mevcudu korumak ve geliştirmek gibi bir sorumluluğu vardır. Şuurlu toplum, sevgi, şefkat ve merhameti özünde barındıran ve birbirleriyle adalet ve hakkaniyetle muamelede bulunan toplum oluşması için çaba göstermek zorundadır. Acaba diyorum Gazilik mücadelesinin önderleri merhum Şahinbey, Karayılan, Şehit Kamil'ler kısaca o "GAZİLİK" ruhunu bizlere emanet edenler, şu günlerde tebdili kıyafetle yeniden gelip görselerdi, şöyle birkaç gün dolaşsalardı memleketlerini, canlarını uğruna verdikleri memleketleri ve memleketin yeni sahipleri hakkında ne düşünürdü. Bazısı iki yüzlü, benden olsun çamurdan olsun diye düşünen siyasiler, kendi nefsinden başkasını düşünmeyen israfı ve haramı yaşam tarzı olarak benimsemiş, çalışanını köle gibi sömüren, hakkı sadece kendisine bahşedilmiş bir şey olarak gören, memleket için değilde kendi nefsi için emek sarf eden iş adamları, aç gözlü bazı siyasilerin kendilerine tahsis edildiğini düşündüğü, yandaşlarına "devletin malı deniz yeyin gari" diye baktıkları devlet daireleri, her biri ayrı telden çalan eğitim kurumları, rant kapısı haline dönüştürülen üniversiteler, bir tarafta namusuyla iş yapıp sabahtan akşama kadar siftah bekleyen, diğer tarafta hile ile sahtekarlıkla iş gördüğü için müşterinin kuyrukta beklediği esnaf-tüccar hakkında ne düşünürlerdi . Mesela bir tur atsalardı Mütercim Asım'da, Gazi Muhtar'da, Sanko Park'ta ışıl ışıl caddeler, devasa mağazalar, Fransız askerleri gibi şık giyimli insanlar, lüks Alman arabaları, İngiliz AVM'leri, Fransız otelleri, Amerikan hastaneleri, Arap, Yunan bankaları ve alışveriş hastalığına yakalanmış, onlara hizmet eden torunları hakkında ne düşünürlerdi. Zamanlarında çobanların koyun bile otlatamadığı ama şimdi güzel bir şehir olan Karataş'tan Dutluğ'a giderken araba yarışçılarının bile geçerken sövdüğü kıvrımlı şehir içi yollar hakkında onları yapanlar hakkında ne düşünürlerdi... Düztepe'den kendilerinin zamanında çatışma taktikleri yaptıkları, şimdi ise şehrin ortasında bir ucube gibi yükselen binaların bulunduğu Mardintepeye geçip "TOKİ"nin en üst katından kuş bakışı izleselerdi ANTEP'i kocaman şehrin bir tarafı köye diğer tarafı beton yığınına benzemiş diye mi düşünürlerdi acaba ? Dülük ve Burç Ormalarını, piknik yerleri park alanlarını, Başpınar ve diğer organize sanayi bölgelerindeki devasa tesisleri gördüklerinde "biz tek başımıza mücadele verdik düşmanı kovduk memleketten onlarda ormanlar yeşertmiş, fabrikalar kurmuş" muhakkak gurur duyarlardı torunlarıyla... ma o fabrikaların bazılarının Antepliler tarafından bir bir kara para babalarına, terör taşeronlarına, mafya bozuntularına, eroin esrar kaçakçılarına satıldığını öğrenseler kahırlanır üzülürlerdi sanırım. Yokluk içinde bir avuç askerle mücadele ettiklerini düşünürken TUGAY'daki askeriyenin tankı topu,silahına bakar rahat bir oh çekerlerdi devlet emin ellerde diye, ama kendilerine doğru çevrilmiş PATRİOT'ları ve onların başındaki yüzlerce AMERİKAN Askeri için ne derlerdi bilemiyorum. Ölene de yaşayana da emeğinin boşa gitmediğini, bıraktığı eserin yaşatıldığını görmek en büyük mutluluk değil mi, emanetinin kötü ellerde olduğunu bilmek en büyük azap değil mi ? Gaziantepli atalarının kanları canları pahasına aldığı mücadale vererek aldığı memleketine sahip çıkmak zorunda, zira GAZİLİK RUHU tehlikede...Anteplinin memleketine sahip çıkmak için her eyi var birazcık o "GAZİLİK-GAZİANTEP'LİLİK RUHUNA SAHİP ÇIKMASI GEREKİYOR."