Jeoloji Mühendisleri Odası Yürütme Kurulu Başkanı Ali Serindağ ile İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Melih Meriç, Gaziantep'teki deprem gerçeğine dikkat çekti. 17 Ağustos'un 15. yılında hiç bir şeyin değişmediğini anlatan Serindağ, "6306 sayılı yasa ve Kentsel Dönüşüm Projeleri” depreme dirençli kentlerimiz yerine “kentsel imar rantlarını” dönüştürmenin bir aracı olmanın ötesine geçememiştir. İlan edilen riskli alanların yüzde 47’sinin İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep ve Adana gibi 5 büyük ilimizde yoğunlaşması deprem riskinden ziyade “imar ve konut rantıyla” alakalı olduğunu açıkça göstermektedir. İlimizde ise deprem gerçeğinin yeterince önemsendiği söylenemez. Statik projelerin hazırlanmasında kullanılması zorunlu olan zemin etüt raporlarına gerekli önem yeterince verilmemektedir" dedi. İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Melih Meriç ise, "Türkiye bir deprem ülkesidir, bir başka ifadeyle ülkemiz yer kürenin önemli deprem kuşaklarının üzerinde bulunmaktadır.Topraklarının ve nüfusunun büyük bir bölümü değişik derecelerde deprem tehlikesini yaşamaktadır. Büyük kentlerimiz ve sanayi tesislerimiz risk altındadır" değerlendirmesini yaptı. SERİNDAĞ: ENERJİ BİRİKİMİ ARTIYOR Bugüne kadar binlerce can kaybına, ağır maddi kayıplara yol açan yıkıcı depreme kaynaklık etmiş olan Doğu Anadolu Fay Zonu'nun sessizliğini koruduğunu ve enerji biriktirdiğini belirten Serindağ, "Üzerinde çok sayıda sismik boşluk bulunan DAFZ‘nun değişik kollarının yakın bir gelecekte yıkıcı depremlere kaynaklık etmesi kaçınılmazdır. Tüm ülkemizi maddi ve manevi olarak yıkan 1999 Marmara ve Düzce depremleri sonrası tüm dikkatler olası İstanbul depremine çevrilmiş, yoğun olarak desteklenen bilimsel çalışmalar da Marmara civarına yoğunlaştırılmıştır. Ancak yukarda belirtilen nedenlerle DAFZ ve yakın civarındaki aktif zonların ihmal edilmemesi gerçeği önemle dikkate alınmalıdır. Gaziantep söz konusu fay hattına yaklaşık 40 km. mesafede bulunmaktadır"İLİMİZDE ÖNEMSENMİYOR "İlimizde ise deprem gerçeğinin yeterince önemsendiği söylenemez" diyen Serindağ, "Statik projelerin hazırlanmasında kullanılması zorunlu olan zemin etüt raporlarına gerekli önem yeterince verilmemektedir. Metropol kentimiz belediyelerinde bu konularla ilgili Jeoloji Mühendisi istihdam edilmemesi durumu açıklamaktadır. Yine metropol ilçe belediyelerimiz başta olmak üzere hemen hemen tüm belediyelerimiz Odamızla işbirliği konusunda gerekli duyarlılığı göstermemektedirler. Jeoloji Mühendisleri tarafından hazırlanan Zemin Etüt Raporlarının doğruluğunun denetimi konusunda büyük eksiklikler bulunmaktadır. Raporlar denetim için Odaya gelmediğinden ve belediyeler ile yapı denetim kuruluşlarında bu konularla ilgili Jeoloji Mühendisi bulunmadığından dolayı raporların mevzuat, bilim ve mühendislik normlarına uygunluğu ile ilgili derin kuşkular bulunmaktadır. Raporların denetlenmemesi yapı üretim sürecinin sağlıklı başlamayacağı anlamını taşımaktadır. Belediyelerimizin ivedilikle bu konuda inisiyatif almalarını beklemekteyiz" şeklinde konuştu. KENTSEL İMAR RANTLARI Yasa bazında gerekli değişiklikler yapılmadığına dikkat çeken Serindağ, "Güvenli yapılaşmanın ilk adımı olan zemin etütlerinin ve sağlıklı kentleşmenin altlığını oluşturan imar planlarına esas Jeolojik-Jeoteknik etütlerin zorunlu hale getirilmesi önemli bir gelişme olarak değerlendirilmesine rağmen, afet risklerinin azaltılması açısından yaşamsal öneme sahip bu düzenlemelerin uygulanması ve hayata geçirilmesi konusunda yerel yönetimlerin yeterli duyarlılığı göstermemeleri, hala yeterince ders almadığımızı göstermektedir. “6306 sayılı yasa ve Kentsel Dönüşüm Projeleri” depreme dirençli kentlerimiz yerine “kentsel imar rantlarını” dönüştürmenin bir aracı olmanın ötesine geçememiştir. 6306 Sayılı yasanın çıktığı günden 2014 Temmuz ayına kadar toplam 148 alan detaylı araştırma ve inceleme yapılmadan Bakanlar Kurulu Kararı ile riskli alan ilan edilmiştir. Riskli Alan İlan edilen iller arasında 27 alan ile İstanbul başı çekmekte olup, İstanbul’u sırasıyla Ankara, İzmir Gaziantep ve Adana illeri izlemektedir. İlan edilen riskli alanların %47’sinin İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep ve Adana’gibi 5 büyük ilimizde yoğunlaşması deprem riskinden ziyade “imar ve konut rantıyla” alakalı olduğunu açıkça göstermektedir. Hakkari, Adıyaman Aksaray, Bartın, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Çanakkale, Düzce, Iğdır, Isparta, Karabük, Uşak, Tunceli, Şırnak, Tekirdağ, Muğla, Manisa, Kayseri gibi Türkiye deprem bölgeleri haritasına göre 1. ve 2. Deprem bölgelerinde yer alan illerimizde bir tane dahi bile kentsel dönüşüm projesinin uygulanmaması, 2011 yılı Ekim ayında Van’da yaşanan depremden sonra 2012 yılında kentlerimizi deprem tehlikesinden kurtaracağı düşüncesi ile çıkarılan bu düzenlemenin bu sorunu çözmekten uzak olduğunu açıkça göstermektedir" İVEDİLİKLE ÇALIŞMA YAPILMALIYenilenmiş Türkiye Diri fay haritasının sadece karasal ve marmara denizini kapsayacak şekilde hazırlandığını kaydeden Serindağ, "Bu araştırmalarında hızla tamamlanarak hem “Diri Fay Haritası” hem de “Türkiye Deprem Tehlike Haritası” güncellenmelidir. Ülkemizin jeolojik yapısı nedeniyle afet tehlikeleri açısından oldukça riskli olması nedeniyle “zemin ve temel etütlerinin yapım, üretim ve raporlama süreçleri yapı denetim kuruluşlarının bünyesinde yer alacak jeoloji mühendisleri tarafından yerinde denetlenmelidir. Ülkemizde sayıları hızla artan yüksek yapıların, tasarımı ve deprem güvenliği açısından usul ve esasları düzenleyecek bir mevzuat için ivedilikle çalışma başlatılmalıdır. Kentsel planlama, yapı üretim ve denetim süreçlerini yönlendirmek ve denetlemek için başta belediyeler olmak üzere bütün yerel yönetimlerde jeolojik-jeoteknik etüt birimleri kurulmalıdır" dedi. MERİÇ: DEPREM KADER DEĞİL İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Melih Meriç,” "Oda olarak yapı üretim sürecinin kâr esasına göre düzenlenmesine karşı çıkmaktayız. Barınma hakkı kavramını, güvenli, sağlıklı ve nitelikli barınma hakkı olarak genişletmekte, mesleki-politik hattını bu görüşüne uygun oluşturmaktadır. Yapı stokumuzun yüzde 60'’ının 20 yaş ve üzeri yapılardan oluştuğu, bunların büyük bölümünün ise ruhsatsız olduğu ve mühendislik hizmeti almadan üretildiği bilinmektedir. Bu gerçeklik, “kentsel dönüşüm”, “riskli yapı”, “riskli alan” gibi kavramları, bunlarla ilgili yasal düzenleme ve uygulamaları gündeme taşımış, uzun yıllar deprem tehlikesine karşı önlem almayan, adeta insanları deprem tehlikesi ile karşı karşıya bırakan siyasi iktidar, tek çare olarak gördüğü kentsel dönüşüm projelerini başlatmıştır. Siyasi iktidar, son dönemde gerçekleştirdiği değişikliklerle Meslek Odalarını etkisizleştirmiş, devre dışı bırakmış, Meslek Odası-üye ilişkisini kesmiş, bunun yanı sıra yapı denetim sistemini başıboşluğa teslim etmiştir" dedi.CİDDİYETİN FARKINDA DEĞİLLER "Meslek Odalarının etkisizleştirilmesi ve devre dışı bırakılması, deprem tehlikesi ile karşı karşıya olduğumuz gerçeğinin anlaşılmadığının, işin ciddiyetinin kavranmadığının bir başka göstergesidir" diyen Meriç, "Oysa Meslek Odaları; toplumsal sorumluluğu gereği mesleki uygulamaları denetlemekte, mesleki niteliği yükseltmek amacıyla çalışmalar gerçekleştirmekte, üyelerinin sicilini tutmakta, üyeler tarafından gerçekleştirilen mesleki faaliyetleri kayıt altında bulundurmakta, yapı üretim sürecinin kanayan yarası olarak kabul edilen “imzacılığın” önüne geçmeye, üyelerinin ayıplı, kusurlu iş yapmasını önlemeye, sahte mühendisliğin önünü alınmaya çalışmaktadır. Anlaşılan o ki siyasi erk, Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu unutmakta, deprem önlemlerinin başında işlevsel, uygulanabilir bir denetim mekanizması geldiği gerçeğini yok saymaktadır. Üzülerek ifade ediyoruz ki siyasi iktidara yön veren Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeği değildir. Siyasi iktidar, kamu adına denetim yapmakla sorumlu Meslek Odalarını devre dışı bırakıp, kamu yararı taşımayan projelerin denetlenmesinin önüne geçmek, yapı üretimi ve denetimini ticarileştirmek, kentsel değerleri sermaye gruplarına peşkeş çekmek istemektedir" LEYLA ÖZEKŞİ POLAT