Yıllardır yazar dururum.. Kente göç edenlerin kent kültürüne uyum sağlama yerine kendi kültürlerini dayatmaya yönelik, kentlilik yaşamına sekte vurucu, huzur bozucu eylemlerini yapmaya başlamasının çok tehlikeli olacağını işaret ederim.. Bunun önemsenmesini, tedbirler alınmasını, farklı projeler üretilmesini, aksi halinde kentte ayrımcılık başta olmak üzere illegalite ağırlıklı bir düşüncenin farklı noktalardan başlayarak artabileceğini, bu durumda gerekli müdahale şansının kalmayabileceğini yazar dururum.. Maalesef her geçen gün ister kabul edilsin ister edilmesin, Gaziantep eski Gaziantep olmaktan çıkarılıyor.. En vahimi vatandaşa karşı sorumlu ve duyarlı yönetici profili azalıyor. Sorumlu siyasetçiden, oy avcılığı yapmaya meyilli siyasetçi modeli çoğalıyor.. İş ve sanayi dünyası daha çok para kazanma mücadelesi verdiğinden kent sorunlarıyla yeterince ilgilenemiyor.. STK'ların etkisizliği net biçimde belli oluyor. Muhalefet partilerinin Gaziantep'in temel meseleleri ve sorunlarından çok, ülke genelindeki sorunlarla veya parti içi meseleleriyle ilgilenmesi yüzünden, kentte yaşanan olumsuz gelişmelerin önüne geçici çözümler üretilemiyor.. ÇETELER, MAFYALAR CESARETLENİYOR Şu gerçeği asla göz ardı etmeyelim.. Gaziantep'in yönetenlerince görünmek istenmeyen gerçek yüzünden birisi ama en önemlisi, yavaş yavaş etkisini göstermeye başlıyor.. Kentte İLLEGALİTE gücü, küçüklü büyüklü çeşitli eylemlerle ortaya çıkmaya başlıyor.. İnsanlar tehdit ediliyor, haraca bağlanıyor, hırsızlık artık herkesin korkulu rüyası haline geliyor ve en acısı insanlar Adliye çevresinde bile rahatlıkla kurşunlanıp öldürülebiliyor.. Adına çete veya örgüt denilen bu tür gruplar ve onların yönettiği insanların cesaretinin şehrimizdeki son olaylarla doruk noktaya çıktığını gözlemekteyiz maalesef.. Daha 2-3 hafta önce şehirde iş adamları dahil birçok kesimi tehdit edip haraç toplayanların yakalanmasının üzerinden geçen kısa sürede, bu son olay, ne demek istediğimizin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.. Hepimiz bilmeliyiz ki, İLLEGALİTE boşluk arar.. Yandaş arar.. Ortak çalışabileceği isimler arar.. Bunların hepsinin temelinde çıkarlar yatar.. Sonra da çekineceği bir şey olmadığını görünce eylem yapar.. EN KOLAY ADAM VURMA YERİ ADLİYE ÇEVRESİ OLDUYSA BU SORGULANMALIDIR Gaziantep Adliyesinin dışındaki olay, bu bölgenin daha önceki olayları hatırladığımızda, adam vurmaya en elverişli yer olduğunu bir kez daha göstermiştir.. Bitişiğindeki cezaevine giden yol ile vatandaşların araçlarını parkedip adliyeye gideceği yol aynıdır.. Güvenliksizdir. Çok geniş alanda kimsenin can güvenliği yoktur.. Yani Adliyeyi idare edenlerin iç güvenliği sağlamadaki çabası, dış güvenlikte hayat bulmamıştır.. Oysa yetkili makamlarla koordine içine girip dış güvenlik içinde bir proje üretilebilinirdi.. Bunu son bir yılda yaşanan saldırılara dayanarak önleyici çözümler konusunda hiçbir şeyin yapılmadığını ve en büyük belgesi olarak da, 5 vatandaşımızın öldürülmesi hadisesine göre ifade ediyoruz.. Düşünün bir kere, adliyeden çıkan bir aile tam köşede kiralık birisi tarafından kurşun yağmuruna tutuluyor. Saldırganın silahındaki kurşunlar bitiyor, tekrar 50 metre mesafedeki arabasına koşarak ikinci şarjörü alıp geliyor ve 5 tane savunmasız insanı akıl almaz rahatlıkla oracıkta öldürebiliyor.. Ve ne acı ki, o sırada hiçbir engelle karşılaşmıyor. Hiç korkusu olmadan rahatlıkla işini görebiliyor.. Sonrada kiraladığı arabayla kaçıp gidiyor.. Burada ciddi bir güvenlik zafiyetinin olduğu kabul edildiği takdirde, bundan sonrası için umutlanabiliriz. Ama bahaneler üretilir, dile getirilenler suçlanır ise, bundan sonrası için herkesin çok dikkatli olmasını, hatta adliyeye o bölgeden girmemelerini öneririz.. KEŞKE O CENAZEYE KATILSALARDI Gaziantep kökenli bir ailenin 4 ferdi ve şirketlerinde çalışan bir insanın acımasızca katledilmesi, kent halkını üzdüğü kadar ciddi boyutlu tedirgin etmeye yetmiştir.. Masum insanların kolayca öldürülmesinin bu şehirde özellikle sorumlu ve yetkili isimler tarafından önemseme yönlü kıymeti harbiyesi olmadığı, yapılan cenaze töreninde ortaya çıkmıştır..Ve gerek cenaze sahipleri gereksede acıyı paylaşıp törene katılan vatandaşları asıl kahreden durum bu olmuştur.. Gönül isterdi ki, bu kentin valisi başta olmak üzere, o gün şehrimize gelen milletvekilleri arkadaşlar, hatta belediye başkanları, katledilen ailenin cenazesine katılsın, acılarını paylaşsın.. Başka bir yerde o saatte program varsa bile, hiç değilse protokol dediğimiz zevatın yarısının oraya gitmesi, yarısının da cenazeye katılması gerçekten çok anlamlı olacaktı.. Kimse bunu yazıyorum diye sitem etmesin ama, eğer katledilen aile özellikle iktidardaki parti yöneticilerinin veya milletvekillerinin bir yakını olmuş olsaydı, o cenaze şehri yönetenlerce sahipsiz bırakılmazdı.. Üzüldüğümüz budur.. Son tesellimiz ise şehrimizde bazı etkinlikler için gelen Sayın İçişleri Bakanı Muammer Güler ve Aile Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Fatma Şahin'in acılı ailenin evine giderek taziyelerde bulunmasıdır.. Burada küçük bir hatırlatmada bulunmak istiyorum.. Aile büyüklerinin çevresine, yakınlarına ve dostlarına bu saldırının kendilerine yönelik olduğunu iddia edici sözler kullanması, kafa karıştırıyor.. Bu iddia ne kadar doğru bilemiyoruz. Ama incelenmesinde yarar görüyoruz.. NE OLUR MAĞDUR EDİLEN VATANDAŞLARA SAYGILI OLUN Geçen hafta hırsızlık konusundaki yazımdan sonra çok arayanlar oldu.. Bu konuda Emniyet Müdürü Sayın Ömer Aydın ile de uzun bir sohbet yaptık.. Bir kere şu gerçeği göz ardı etmeyelim.. Müdür Aydın 17 Şubat tarihindeki yazımda olduğu gibi ateşten gömleği giymiş durumda..Geldikten sonra tüm olumsuzlukları kucağında buldu.. Çözüm emek ister ama biraz da ekip meselesi bu.. Emniyet camiası çok büyük.. Müdür Aydın tek başına asla sorunları çözemez..Ekibi inanmalı, camia inanmalı ki, sorunların üstesinden gelinsin, dahası kentin asayişi ve huzuru konusunda vatandaşa güven verilsin.. Şimdilerde bu sıkıntıyı yaşıyoruz maalesef.. Polis kardeşlerimizin vatandaşa davranışı çok önemli. Konu hırsızlık olduğu için beni arayanların odak noktası davranış yönünde oldu.. İsminin yazılmasını istemeyen adı bende saklı bir vatandaş bunu o kadar net anlattı ki.. Biraz da üzgün bir ses tonuyla "Evime giren hırsızların verdiği zarar 50 bin lirayı buluyor. Ama canımı asıl acıtan bu olmadı, gittiğim polisin bana davranışı oldu.. Sanki benimle alay ediyordu. İnanmıyorlar, dalga geçermiş gibi sorular soruyorlardı.. Bu davranışı gördükten sonra inanın güvenim sarsıldı"dedi.. Evet...İşte benim söylemek istediğim de tam bu.. Polis kardeşlerimizin vatandaşlara karşı davranışlarını gözden geçirmeleri.. Ve en önemlisi 17 şubat tarihinde yazdıklarımdan da herkes kendine pay çıkarmalı.. Hepinize iyi haftalar