Yazacak konu bakarken, sol, solculuk, sağ sağcılık konularını araştırırken, geçmişi, öğrenciliğimizi, 1980 yılları öncesini hatırladım. Bazı arkadaşları yad ettim.

O yıllar için mutluluğun ayrı bir anlamı vardı.

Küçük şeylerle mutlu olmaya alıştırıldığımızdan, hedeflerimiz de küçük ufuklar kadardı.

Komşuluk, arkadaşlık, akrabalık bir başka anlam taşıyordu.

Bazen yoklukları, bir parçanın eksikliği gibiydi.

Yıllar bizleri mevki, makam olarak güçlü kıldı.

Tırnaklarımız ile kazıdığımız hayatımızı var eden değerler, bizleri hedeflerimizin üzerine getirdi. Çıktığın mahalle, sokak, caddeye baktığında, yeni doğan bebeler büyüdü, evlendi, artık tanıyamaz hale geldik.

Oturduğumuz evde doğan büyüyen aile efradının (Anne ve babamdan gelen) 50'den fazla evi , 500'den fazla çocuk, torunları oldu.

Aile bağlarına bakıldığında büyüdükçe sünger gibi olan bağlar, incelmeye bazı kısımlarından kopmaya başladı. Kopan kısımlar, onarılmaya çalışılsa da kırılan parçalar tekrar dikiş tutmadı.

Bazen ah diyor insan… Küçük olarak kalsak, bir olsak, aynısı olsak,aynısı kalsak diyoruz.

Bu yaşamın, hayatın doğasına aykırı.

Aykırı olan sadece bu değil. Büyümemekte insana aykırı. Büyüyerek güçlü olacağım diyorsun. Büyüdükçe bazı parçalar güçleniyor. Ancak bazı parçalar, dokusunu kaybediyor.

Dün gezdim, andığım eski sokaklarımı. Dün yaşadım, 30-35 yıl önceki yaşantılarımı. Kimler yok olmuş, kimler taşınmış, kimler halen orada, BİR HÜZÜNDÜ yaşadığım.

Sevincim olmadı mı hiç?

Çooook.

Kimileri tanıdı, hal hatır sordu, kimileri geçmişim ile yüzleşmemi sağlayarak , çocukluğumuzu yad etti, kimileri de o mahalleden nasıl çıktığımı, hangi şartlarda okuduğumu, şimdi nerede olduğumu,şimdi ne yaptığımı, makam, mevkii, yaşantımı kendi çocuklarına örnek göstererek, doğru yola sürüklemeye çalıştıklarını anlatarak beni çok mutlu ettiler.

O Ahalinin bir ferdi olarak her yıl, İstasyon Futbol sahası yıkılmadan kendi adıma Futbol turnuvası düzenleyerek, takımlara kupa verir, gol kralı olana krampon, Centilmen oyuncu ve yöneticilere plaket verdirirdim.

Hayatta en mutlu olduğum anlardı, bu hediyeleri verirken. Çünkü ben o mahallenin ferdi iken,o turnuvalarda oynayamayan,zaman olmaması, para olmaması veya başka sebeplerle ödül alamadım.

Ama gördüm ki, önemli olan onu almak değil, İMKANIN VARSA VERMEK EN YÜCE ERDEMMİŞ.Bu eylemim erdemlik olarak değerlendirmemekle birlikte, en az 350-400 genç 1 ay süren turnuvada top oynar, oyuncunun, 5-10 katı da seyirci maçları seyrederdi.

GÖZLERİM YAŞARIR, AĞLARDIM BAZEN.

Bu hüzün olduğu kadar mutluluk yaşlarıydı.

Bulutlar üzerinde yürümek bazen ,ayağının altında bir şey olmadığı hissine kapıldığın an,yere çakılmaktır.

VERMENİN ERDEM OLDUĞU DÜNYADA,YURDUMUN İNSANLARININ DAHA FAZLA ERDEM SAHİBİ OLMASINI, ÇEVREMİZDEKİ GÜZELLİKLERİ VE GÜZEL İNSANLARI (Elbisesi ve cebine bakılmadan) GÖRMELERİ, ANCAK BİRLİKTE MUTLULUĞUN GERÇEK MUTLULUK OLDUĞUNUN BİLİNMESİ GEREKTİĞİ ,YAŞADIĞIMIZ GERÇEKLERLE SABİT OLDUĞU AÇIKTIR.”

HİÇ BİR ŞEY KATMAYACAKSAN,VAR OLANI DA YOK ETME”