Milattan sonra 55 – 135 Yılları arasında yaşamış olan ünlü Yunan filozofu EPİKTETOS 'Görevimiz elimizde olanı yapmak, üst tarafına kulak asmamak lazım' demiş. Bu değerli düşünceye hak vermemek elde değil. Yaşadığı ortamda kendisine düşen görevleri fazlası ile yaptığı halde, birlerinden hala laf yiyen, azar işiten, haksız yere tenkit edilen insanlar, bu sözden kendilerine pay çıkartmalı ve kendilerini korumayı ve ezdirmemeyi öğrenmelidirler. Buna karşı görevlerini yapmadıkları halde pişkinlik içinde başıboş dolaşan insanları uyarmayı da hiç kimse ihmal etmemelidir. Kendi hayatlarımızın efendisi olmamız gerektiğini de savunan ünlü filozofun, 'Bir güzel söz söyleme sanatı varsa, bir de güzel anlama ve dinleme sanatı vardır' sözlerinden hareketle, çalışkan ve görevini yapan insanlarla, tembel ve miskin insanların toplumda yarattıkları görüntüyü, izninizle biraz olsun gözler önüne serelim değerli okurlarım.

Okul hayatlarında derslerine çalışan, ödevlerini yapan, kısaca başarılı olan öğrenciler, sınıflarını birer birer geçerler, diplomalarını alıp başarılı birer meslek sahibi olurlar. Ancak tembel öğrenciler sınıfta kalır. Bazıları tahsillerini yarım bırakır, belki de hayatta hiç başarılı ve mutlu olamazlar. Elde olmayan sebepler ve tüm istisnalar hariçtir tabi. İnsana en yakışan tavır, ahlaklı, dürüst, namuslu, kimsenin hakkını yemeden ortaya koyduğu çalışkanlıktır. Fakat tembel ve miskin birinin, bir yakınlık veya bir arada bulunma durumundan ve zorunluluğundan yararlanarak, çalışkan bir insanı istismar ederek, kendi işini iki de bir ona yaptırmak da tek kelime ile bir terbiye ve izan noksanlığıdır. Bazen iş arkadaşları içinde, bazen yakın akrabalar arasında, bazen bir gurup çalışması içinde, hatta bazen bir eğlence ortamı içinde bile bu istismarı yapan insanlar olabilmektedir. Buna dur demek için EPİKTETOSUN sözlerini hatırlamak ve istismar edilmeyi önlemek lazım.

Değerli şair ve güfte yazarlarımızdan rahmetli Sadık Atay ' Şu göğsümde bir deli var' adlı şiirinde:

'Ben yaşlandım o genç kaldı, ben paslandım o tunç kaldı, ben yoruldum o dinç kaldı, şu göğsümde bir deli var' derken, şiirinin tamamında kalbindeki ve gönlündeki sevgi ve aşk tutkusundan dolayı, takvim yaşından daha fazla yaşlandığını ve yıprandığını çok güzel anlatmıştı. İnsan kendi duyguları, tutkuları, hobileri ve arzuları için kendini fazla yormuş ve erken yaşlanmış olabilir. Belki pişman olabilir, kendi kendine sitem de edebilir. Fakat hayatta herkesin görevini yapması gerekirken, çalışkan insanların, bilhassa tembel ve miskin insanların istismarı yüzünden, hiç hak etmedikleri şekilde yıpranmaları, erken yaşlanmaları, buna sebep olanların genç kalması, kendisi paslanırken istismar edenin tunç kalması, kendisi yoruldukça ötekinin dinç kalması büyük haksızlıktır ve saygısızlıktır. Hatta acımasızlıktır. Bu istismara sebep olan aşırı özverili insan, bunu neden yapmaktadır? Merhamet mi, şefkat mi, mecburiyet mi, yoksa tembelin ve miskinin ekmeğine yağ sürme saflığı mı? Bir düşünür 'mağruru yaratan, dalkavuklardır' demiş. Bence tembel ve miskin insanların istismarına sebep olanlar da, EPİKTETOS gibi düşünürlerin fikirlerinden yararlanmaya fırsat bulamayacak kadar çok çalışan ve istismar edildiğinin farkında olmayan saf insanlardır. Tembel insanların ekmeğine sürülen yağ, onları daha da tembel ve miskin yapar. Tembelin ekmeğine sürülen bu yağ, sanki ona verilen bir ödül gibidir. Oysa okul hayatında tembel öğrenciye verilen herhangi bir ödül yoktur. Kalın sağlıcakla değerli okurlarım…