Gaziantep ülke içindeki diğer kentlerden çok farklı bir şehir. Kurtuluş savaşından nasıl ki, kendi göbeğini kendisi kestiyse, ekonomik savaşta da aynı başarıyı gösterdi. Türkiye?nin önde gelen sanayi ve ticaret kentlerinden biridir. Başlangıç noktasında kentin tarımsal üretimini öz kaynak olarak alan sanayi bugün için çeşitliliği ve teknolojik yenilikleriyle parlamasını sürdürmekte. Ancak teğet geçerken bazı duvarları yıkıp geçen ekonomik kriz dışardan gelen bir darbe olarak Gaziantep sanayisini sarsmaya devam etmekte. Açık söylemem gerekirse sanayi ve ticaret konusunu uzaktan izleyen biriyim. Bu işleri yapanlarla bire bir görüşmem olmadı. Ancak basından okuduğum haberlere bakılırsa durum hiç de iç açıcı değil. Yanlış hatırlamıyorsam sadece geçen yıl yüz kırk yedi fabrika kapanmıştı. Fabrikaların kapanması yalnızca o fabrikaların sahiplerini mi etkiliyor? Aslında en az etkilenenler fabrika sahipleridir. En çok etkilenenler de o fabrikalarda çalışarak ev geçindiren işçiler. Kapanan fabrikaların sahipleri aç kalmıyorlar. Yuvaları dağılmıyor. İşten atılan işçilerin kendileri ve aileleri aç kalmakta. Geçim sıkıntısı ve huzursuzluk aile temelini sarsmakta ve boşanmalar rekor düzeye çıkmakta. Dağılan yuvalarda sahipsiz kalan çocuklar ne yapıyorlar? Madde bağımlısı, hırsız veya kap kaç gibi yasal olmayan yollardan yaşamaya çalışmaktalar. Gaziantep?te suç oranlarının artışındaki nedenlerden biri de budur. XXX Esnaf, emekli, dul, yetim, çiftçi kesimleri, avukat, doktor, eczacı gibi meslek erbabı ile bire bir görüşmekteyim. Tarım kesiminden bir dostum fabrikaya buğday verir. Kilosu otuz kuruş. Fabrikadan yan ürün olarak çıkan yabani tohumlar ve kırık buğdaylardan yem olarak kullanmak için almak ister. Fiyatını sorar. Yem de otuz kuruş. Fabrika sahibine sorar; -Ben size sağlam buğdayı otuz kuruştan verdim. Siz bana yem olarak kullanılan yan ürünü otuz kuruşa veriyorsunuz. Bu nasıl oluyor. Yanıt çok ilginç. -Senin verdiğin enayi malıydı, benim verdiğim sanayi malı..! Ticaret kesimi birbirine böyle bakıyorsa dürüstlük ve güven nerede kalır? Özellikle kuru tarımla meşgul yurttaşlarımız temel gıda maddesi olan hububat ekimini büyük ölçüde bırakmış durumda. Farklı arayışlar ve denemelerle uğraşmaktalar. Mesela bazıları çekirdek karpuzu ekmeye başladı. Tarladan gelen karpuzu patoz makinesine atarak çekirdeğini çıkarıp satmakta. Üzüm para etmeyince bağlar sökülüyor. Zeytinyağı para etmeyince o güzelim zeytin ağaçları sökülmekte. Tarım alanı şiddeti çok yüksek depremler geçiriyor. Girdiler çok yüksek. Kazanç yok. Çoğunluk perişan. Emekli dul ve yetimlere gelince uzun yazmaya gerek yok. Yıllık reel ortalaması yüzde üçlerde kalan maaş zamlarıyla sefilleri oynamaktalar. Avukat ve eczacıların işi yolunda. Namuslu yollardan para kazanmakla bu ilkede yaşamanın mümkün olmadığını görenler yasal olmayan yollara saptıkça avukatların müşteri kapasitesi de artmakta. Bütünüyle kontrolsüz ve hormonlu gıdaların en ucuzlarıyla beslenerek hayatta kalmaya çalışan halkın çoğunluğunun sağlığı bozulmuş durumda. Bu nedenle doktor ve eczacıların da müşteri kapasitesi sürekli yükselmekte. Psikolojik hastalıklar ve toplumsal cinnet konusunu görmezden geliyorum. XXX Esnafın durumu nasıl? Küçük esnafları söylemeye gerek yok. Emekli ve dul paralelinde yaşamaktalar. Çoğunluğu kredi kartı mağduru? Büyük esnaflar kurtuluşu küçülmekte arıyor. Tanıdığım toptancı bir iş yeri son iki yılda çalışanlarının yarısından fazlasına yol verdi. Perakende satışlara başladı. Bugün öğrendiğim bir başka esnafın intihar etmesinden korkuluyor. Kriz ve banka borçları yüzünden otuz milyon lira kadar kayba uğradı. Üstelik bu paranın hepsi kendisine ait değil. Güvenen dost ve yakınları da bütün malvarlıklarını bu esnafa bırakmışlar. Nesi var nesi yok hepsini sattığı halde borçları kapatamadı. Çıkın çarşıya. Rasgele birkaç esnafla konuşun. Halinden memnun ve kazancı yeterli kaç kişi bulursunuz? Hiç bulamayacağınız kesin. XXX Napolyon?un oğluna vasiyetinde şöyle bir madde var. ??Her yıl adli istatistikleri incele. Adli vakalarda azalma varsa iyi, artma varsa kötü yönetiyorsun.?? Bazı babaların oğlunun bileğine öğretmeni okul giderleri için para getirmesini yazıyor. Bazı babalar çocuğuna oyuncak bir gemi alamıyor. Bazı babalar da yirmi yaşındaki oğluna milyonlar değerinde ticaret gemileri alabiliyor. Ekonomik dengeyi tahtarevalliye benzetirsek bir ucundaki halk dibe vurmuş, düşerek yaralanmış ve sakat kalmış. Karşı ucundaki birileri de yükseklerde oturmakta. Olsun değil mi? En azından kömür dağıtılıyor. Kirlenen de hava olsun. Neyimiz temiz kaldı ki