Ben senin nasıl çocuk yetiştirdiğine karışırım, arkadaş.

Neden mi?

Ben ne hallerde bin bir emek ve itinayla geceli gündüzlü hakkıyla çocuğumu önce insan önce adam olsun diye yetiştirme mücadelesi vereceğim. Sen, doğurduğun çocuğu bilinçsizce kendin büyütme zahmetine bile girmeden insan olmayı, vicdan sahibi olmayı, saygılı olmayı, paylaşımcı olmayı bilmeyen, bencil ve şımarık bir çocuk olarak büyüteceksin.

Ve o çocuk aklı başında ebeveynlerin topluma, insanlığa faydalı bireyler yetiştirme çabasıyla eğittiği evlatların hayatını alt üst edebilecek, yeri gelecek hayatını bitirecek yeri gelecek hakkını düzenini gasp edecek yeri gelecek insan gibi yaşayacak tek bir alan bırakmayacak Yok öyle saçmalık.

Yok öyle adaletsizlik.

Madem çocuk doğuruyorsun, madem çocuk sahibi olmayı seçiyor insanlar; sonuçta bu bir seçim, çocuğu yapıp yapmama hürriyetine sahipsin ne de olsa, öyleyse o çocuktan her şekilde sorumlusun kardeşim. İnsan yetiştiriyorsun sonuçta.

Bunun sorumluluğu öyle büyük ki bir ömür bu tarafta sonsuza dek ise öbür tarafta taşıyorsun, hesap veriyorsun. Yani yok okul çağına getirdim kendini kurtarır artık, yok üniversiteye yolladım okur gelir, yok artık işe de başladı zaten kendi ailesini kuracak diyerek çocuğu tamamen bağımsız bıraktığımız nerede görülmüştür ki.

Öğrenim süreklidir.

Nasıl bir büyükbaba, nasıl bir büyükanne olacağınız bile çocuğunuza vereceğiniz rol model örnekleridir.

Dolayısıyla bu sorumluluğun ve bilincin farkında olmayan ve hakkını vermeyen hiç kimsenin çocuk sahibi olması mümkün olmamalıdır. Ne zamandır savunduğum bir düşünce var ama uygulanır mı uygulanmaz mı ya da ne zaman böyle bir şey mümkün olur bilmiyorum ama ebeveyn ehliyeti diye bir sistem getirilmesi gerekiyor toplumlara.

Yani maddi manevi çocuk sahibi olmayı isteyen tüm anne baba adaylarının psikolojik bir takım testlerden geçmesi kişinin insan yetiştirmeye uygun olup olmama durumunun tespitinin çok yönlü olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorum.

Tabi bir çocuğu yetiştirmek konusunda en önemli görev anneye düşmektedir. Çünkü ilk öğretmen annedir. Ve işte tam da bu noktada kadınların eğitiminin ne denli önemli olduğu vizyon ve özgüven sahibi, lider ruhlu, üretken ve yapıcı hümanist anne adayları yetiştirebilmek açısından bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

Bir çocuğu eğitmeye karar verince, işe ilk büyükannesinden başlamak gerekir der Victor Hugo.

Ne kadar doğru bir tespit.

Tabi Victor böyle diyor diye işin temelinde sorumlu olan anneleri tamamen yalnız bırakıp tek sorumlu yapmak mümkün değildir. Öncelikle kadına bir insan yetiştirme pozisyonunda ihtiyaç duyacağı yüksek enerji ve sabrı sağlama konusunda babalar aktif olmak zorundadır. Bizim toplumda kadının görev tanımı yok, Arkadaş.

Kadın temizlikçi, kadın aşçı, kadın bakıcı, kadın hatun kadın her şey.

Yahu kardeşim kadında bir insan. İnsan gibi muamele ederseniz özellikle babalar için söylüyorum sonuç olarak sizi her zaman gururlandıracak hakiki evlatlara sahip olabilmenizi sağlayacak annelere fırsat yaratırsınız. Bu, anneye yardımcı elemanlar sağlamakla olacak bir şey değildir sadece.

Baba da aktif olarak çocuğun gelişim sürecinde ve eğitiminde birlikte rol alıp anne ile istikrarlı bir tutum sergilemek zorundadır. İşin eğlenceli kısmında varım zor kısmında Behlül kaçar hesabı yaparsa Behlül gibi yakışıklı olur mu bilmem ama temeli pek sağlam olmayan bir evlada sahip olma potansiyeli artar bu pek rahatına düşkün baba adaylarının. Ya da madem bu kadar rahatınıza düşkünsünüz çocuk yapmak niye öyleyse.

18. yüzyıl Fransa’sında bazı zengin aileler parayla sütnine tutup, eğlenceye daha fazla zaman ayırmak için çocukları dadılarına bırakırlarmış. Oysa benim adamım filozof ve yazar J.J. Rousseau bu tutumu kıyasıya eleştirir. Zorunlu engeller dışında, çocuğu mutlaka anne emzirmelidir ve çocuğuyla herkesten önce kendisi ilgilenmelidir, der.

Rousseau gibi 18. yüzyılda yaşamış olan düşünür, yazar ve kadın hakları savunucusu Mary Wollstonecraft ise çocuk yetiştirmenin erkeklerin askerlik yükümlülüğü gibi bir vatandaşlık sorumluluğu olduğunu, o nedenle de devletin bu hizmete bir karşılık ödemesi gerektiğini savunmuştur. Yani kardeşim emeksiz yemek, cefasız sefa, eğitimsiz adam, bilinçli ebeveynsiz gerçek evlat ve insan olmuyor. İnsan, soyunun devamına verdiği önemi soyunun nasıl devam edeceğine verse böyle olmaz zaten.

Zira “Çocuklar, göremeyeceğimiz bir zamana gönderdiğimiz, canlı mesajlardır.” Der Neil Postman. Düşünsenize şimdi ve gelecek arasında köprünüz olan, sizi temsil eden, sizi yaşatan ve sizi baki kılan bir varlıktan söz ediyoruz. Yani evrene kalıcı mesajlar göndermekten dünyanın seyrini değiştirmekten ve geleceğe yön vermekten bahsediyoruz. Bu sizin bildiğiniz iki satır yaz sonra silersin hesabı karalama yapabileceğiniz bir mesaj değil. Dolayısıyla geleceğe notunuzun trajedi değil destan olması dileğiyle.