Eğitmen Sayın Mustafa Çay, "Bir Yudum Hayat" isimli kitabında "insanlar, duygularının önceliği bakımından, görsel, işitsel, dokunsal olarak üçe ayrılır" diyerek, şöyle tarif etmektedir: "Aslında her insanda bu duyguların hepsi vardır, fakat yetişme şartlarına, yaradılışına ve alışkanlıklarına göre bu temsillerden birini daha çok kullanır. Kişiler arasındaki uyumsuzluklar, biraz da bundan ileri gelir. Görseller, görüntülere çok dikkat ederler, kullandıkları kelimeler görsel kelimelerdir. Görseller, beden dillerini çok iyi kullanırlar. Görüntülerine çok dikkat ederler ve genellikle çok şık insanlardır. Zihinlerindeki resimlere göre konuşurlar, çok hızlıdırlar. Yerlerinde duramazlar. Zihinlerindeki resimler değiştikçe davranışları da değişir. İşitsel insanlar, sesleri çok severler. Müziğe karşı eğilimleri vardır. Görsel insanlara göre daha sakin insanlardır. Onlar için gürültü, dayanılmazdır. Çok etkili konuşmacıdırlar. Dili zarifçe kullanırlar. Dokunsal insanlar, son derece yavaş hareket ederler. Tok bir sesleri vardır, çok yavaş konuşurlar. Duygulara çok önem verirler. İnsanlara dokunmaya bayılırlar. Hissetmek onların en büyük yetenekleridir. İnsanların yaşamış oldukları duyguları çok kolay anlayabilirler. Siz kendinizi hangi kategoride görüyorsunuz? Kendinizi tek bir temsille sınırlarsanız, yaşamınızı da tek bir yönde sınırlamış olursunuz. Yapmamız gereken şey, yeterince gelişmemiş kategori bölümünü (az gelişmiş yanımızı) geliştirmektir. Masadaki yemeklerin hepsinin tadına bakabilirsiniz. Ama midenizi en çok sevdiğiniz yemekle doldurursanız, diğerlerinin tadını alamayacaksınız. Görsel bir insansanız ve işitsel temsilinizi etkin kullanamıyorsanız, yaşamdaki pek çok güzel ayrıntıyı kaçırırsınız. Eğer dokunsalsanız, görsel temsilin size vereceklerinden mahrum kalırsınız. Yapılacak olan şey, bütün temsillerimizi etkin olarak kullanmaktır." Bir düşünür "insanlar durmadan bize kötülük yapacak kadar, bize vakit ayıramazlar" demiş. Bence herkesin işi gücü vardır, durmadan sizle uğraşacak değildirler demek istemiş. Aslında bence bunun tersi de doğrudur. En sevdiğimiz insanlar bile, bize durmadan iyilik yapacak kadar vakit ayıramazlar..Çünkü başka işleri ve hobileri vardır. Vakit dardır, ömür kısadır. Her şeyin eşref saati vardır. Sabırlı, güçlü, esnek, hoş görülü olmak ve her şeyin zamanını beklemek gerekir. Netice olarak sizlere Erol Güngör olarak, şu naçiz tavsiyemi sunmak isterim değerli dostlarım ve okurlarım: Her istediğiniz şeyi, görmek istediğiniz her şeyi, göremezsiniz. Duymak istediğiniz her sözü duyamazsınız ve dokunmak istediğiniz her şeye ve herkese dokunamazsınız. Çünkü her şeyin bir sınırı, eşyanın bir tabiatı, herkesin değişik bir karakteri ve her şeyin bir usulü vardır ve yasaklar vardır. Kendinizin ve çevrenizdeki insanların özünü iyi kavrar, ona göre davranır, eşyanın tabiatına ve tabiat kanunlarına uyar ve kişisel hak ve yeteneklerinizi göz ardı etmeden ve duygularınızı köreltmeden, hakkını vererek yaşarsanız ve kimsenin yönetimi altında ezilmeden, kendi hayatınızın kontrol kumandasını kendi elinizde tutarak yaşarsanız, bence bu günü en iyi şekilde yaşamış olursunuz. Bu günü yaşayın, sağlıklı kalın, mutlu olun, gerisine boş verin. Boş verdiğiniz şeylere, her gün yenilerini ekleyin. Hayat çok kısa.. İyi düşünürsek üzüntüden uzak durmamız gereken o kadar çok şey var ki. Bunları saptayıp hiç birine üzülmeyin. Üzülerek düzeltemeyeceğiniz şeylere de üzülmeyin. Her derdin bir çaresi, her sorunun bir cevabı vardır. Mutlu olun.. Bu herkesin hakkıdır.. Kalın sağlıcakla...