12 Eylül'deki referandumla ilgili yazmamak için çok uğraştım. Çünkü yapılan tartışmaların konunun özüne dair hiçbir emare içermediği açık… Lakin referandum için şehir şehir gezen liderlerin söylediklerini duyunca yazmak farz oldu bir yerde.
Referandumla ilgili mitingleri takip ediyoruz. Azıcık izan sahibi birisinin söylemeye çekineceği bir sözü miting alanlarında kolayca söyleyebiliyor parti liderleri. Erdoğan'ın “CHP, MHP, BDP, bir kısım medya, YARSAV, PKK bir araya toplanmış.” sözleri ile karşı cephede -CHP ve MHP'nin özellikle- AKP iktidarını ABD-İsrail politikalarına hizmet etmekle suçlaması, “açılım” politikalarından dolayı PKK'nin sözcülüğünü yapmakla itham etmesi bunun açık bir göstergesi…
12 Eylül'de “demokratik” bir oylama yapılacak. Bir torbaya doldurulmuş, birbiriyle ilgisiz birçok konuda halka bir tek soru sorulup bir tek cevap alınacak olması, bunun demokrasiye uygunluğunu tartışmalı hale getiriyor; ama sonuçta gidip oylarımızı vereceğiz ve bir sonuç çıkacak.
Böyle bir oylamada değişik siyasi görüşlerdeki kişilerin benzer oy kullanma davranışı göstermelerinde şaşılacak bir durum yok. Temel bir demokratik hakkı kullanmak, hem iktidar hem muhalefet açısından neden PKK ile işbirliği içinde olmak olarak nitelensin? Sadece bu bile Başbakan'ın ve diğerlerinin “demokrasi”den ne anladığını ortaya koyuyor: “Demokrasi istenildiği zaman binilen, istenildiği zaman inilen bir trendir.”
Çözemeyen çözülür…
Siyaset, sorunları çözmek için yapılır. Siyasi partiler bunun için iktidara talip olurlar ve iktidara geldiklerinde de bu sorunları çözmesini talep etmek vatandaşların hakkıdır.
İktidar gücünü elinde bulunduranların “sorun çözülmez” anlayışını bilinçaltlarında muhafaza ediyor olmaları, bir demokraside cezasız kalmaz. Halk, sorunu çözemeyeni seçimlerde gönderir; sorunu çözebileceğini düşündüğünü iktidara getirir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın “Bu ülkede terör bizim iktidardan çekilmemizle bitiyorsa, biz çekiliriz.” sözleri, iktidar gücünü elinde tutan bir kişinin en son söylemesi gereken bir söz değil midir? Çünkü bu sözün düşünsel alt yapısında “terör”ün bitmeyeceğine olan bir inanç yatıyor. “Biz iktidardan çekilsek bile bitmez.” demenin dolambaçlı bir ifadesi bu sadece. Onun için Başbakan'ın “Biz çekiliriz.” sözü de yersiz bir söz, bunun kararını seçimlerde halk verir zaten.
Yanlış Hesap…
Hem Başbakan'ın hem de Maliye Bakanı'nın ağzından ekonomideki büyümeye dair birkaç haftadır beyanatlar işitiyoruz: Türkiye ekonomisi ilk çeyrekte 11,7 büyüdü…
Bu açıklamalar üzerine bir kısım ulusal ve yerel medya ortalığı ayağa kaldırıyor. “Dünya rekorunu kıl payı kaçırmışız” dan, “Bak Ali bak, kriz teğet geçti.”den tutun da “Dünya kıskanıyor.”a kadar bir sürü laf…
Sayın Erdoğan da geçen haftaki grup konuşmasında konuya aynı tonla girmişti: “Çin'in arkasından ikinci olduk.” dedi. Anlaşılan ortada büyük bir hesap yanlışı var.
Çin ekonomisi bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 11,9 büyüdü, biz yüzde 11,7…Hesap doğru, ikinciyiz işte!.. Ancak işin aslı astarı öyle değil…
Çin ekonomisi geçen yılın aynı döneminde de yüzde 6,1 büyüdü. Biz yüzde 14,5 küçüldük. Küçülmede dünya rekoruna yaklaştık neredeyse. Yani Çin ekonomisi iki yıldır büyüyor, biz dibe vurduğumuzdan bu kadar büyüdük, görünüyor.
Gerçek hesap şu: Çin ekonomisi iki yıldır yüzde 18 büyüdü. Bizimkisi ise önce yüzde -14,5'e düştü, sonrasında yüzde 11,9'a çıktı ki bu durumda yüzde 2,6 eksideyiz hâlâ… Fark bu…
İşin doğrusu son dönemlerde ekonomimizden çok, burnumuz büyüdü, “derinlik/iktidar sarhoşluğu”na kaptırdık düpedüz kendimizi… ABD'yi, Japonya'yı da beğenmiyoruz artık… ABD aynı çeyrekte yüzde 1,6 küçülmeden 2,6 büyümeye geçti. Hesaplayın, artıda… Japonya yüzde 3,8'lik küçülmeden 4,6 büyümeye geçti. Hesaplayın, o da artıda... Biz hâlâ eksideyiz. Sorduğun vakit: “Kriz onları vurdu, bizi teğet geçti.”
2001 ekonomik krizini hatırlayanlar bilir, benzer bir durum o zaman da yaşanmıştı: Ekonomide yüzde 9,8'lik küçülmeyi, yüzde 11,1'lik büyüme izlemişti sonraki yıllarda.
Milliyet gazetesinden Mehmet Tezkan'ın 02 Temmuz 2010 tarihli yazısında dediği gibi: “Başbakan olsam yandaş medyaya fırçayı basardım. Kürt meselesinde de böyle yaptınız, 80 yıllık sorun çözüldü havası yarattınız, beklentiyi yükselttiniz. Hayal kırıklığı oldu. Bu işin de suyunu çıkarmayın… Haber ne ise onu yazın. Abartmayın…”
* * *
Bu haftanın kitap önerisi yaşadıklarımıza dair söyleyecek sözü olan bir kitap olsun: Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf'un YKY'den çıkan “Çivisi Çıkmış Dünya” adlı denemesi…