Kendi ilkeleriyle çelişen, geçmişiyle barışık olmayan ve eskiye ait ne varsa reddeden yeni bir CHP'li anlayışla karşı karşıya bulunmaktayız.

'Dersim'de katliam yaptık' diyen de 'Sabahattin Ali'yi CHP öldürttü' diyende bunlar.

Asıl CHP ile bağlarını kopartmak için bu parti içi karşı devrimci sürece ısrarla 'Yeni CHP' vurgusunu yapanlarda bunlar.

Kemalistler, Altı Okçular, Ulus devletçiler, Anti Emperyalistler partiden kovuluyor. CHP'nin başlangıç ilkelerini ısrarla savunan il ve ilçe başkanları görevden alınıyor, milletvekilellerinin üstü çiziliyor.

Daha demokratik bir parti yapılanmasından bahsediliyor ancak muhalif kanadın istem ve arzularına cevap verilmiyor.

Siyasetten ikbal bekleyenler Kılıçdaroğlu kuyrukçuluğunda partiye ve olmazsa olmaz ilkelere ihanetin daniskasını yapıyorlar.

Bölücülerle, Cemaatçilerle, Saros beslemesi Washington solcularıyla, TESEV'li madamlarla, İkinci Cumhuriyetçi manşerlerle partinin genetiğini değiştiren Kılıçdaroğlu'na bu fırsatı veren ve CHP'yi ameliyat masasına yatırarak parti içi operasyona açık hale getiren Önder Sav ve ekibidir.

Deniz Baykal'a karşı oynanan kaset komplosuyla birlikte Dr. Jekyll rolüne soyunan Önder Sav, Kılıçdaroğlu'ndan bir Frankeştayn yaratmıştır. Önüne geleni silip süpüren bir canavarı oynayan Kılıçdaroğlu, sonundan onu ruh ve fikir anlamında besleyen yaratıcısını da yok etme pozisyonuna gelmiştir.

Zira Washington ve Brüksel'in Kılıçdaroğlu'na biçtiği rol CHP'ini yörüngesinden çıkartmak ve Türkiye'yi emperyalist bölüşüm sürecine hazırlarken AKP'yle birlikte Kılıçdaroğlu üzerinden CHP'ye ara roller vermektir.

Zaman zaman AKP ile CHP'nin siyasal anlamda paslaşması, Atatürk devrimciliği ve ulus devlet gerçeğini tartışma yarışmasına girmesi bu rol paylaşımının bir sonucudur.

Son Kurultay'da Mersin milletvekili İsa Gök'e reva görülenler aslında CHP'deki Atatürkçü- devrimci muhalefete tahammülsüzlüğün ulaştığı boyutu göstermesi açısından önemlidir.

Ucuz atlatılan bu linç girişimi, ilginçtir Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun gözleri önünde cereyan etmiştir. Kılıçdaroğlu salonu sükûnete davet edeceği yerde 'Kurultayın huzurunu bozma kimsenin haddi de hakkı da değildir' diyerek linçe meşruiyet kazandırmıştır. Kılıçdaroğlu bu kurultayla birlikte güçlenmiş ve büyümüş fakat tarih önünde olabildiğince küçülmüştür.

Genel Başkana bağlılığı 'Vurun abalıya' anlayışına endeksleyen parti despotizmi Kılıçdaroğlu'ndan geçer not alabilir. Ancak halkın ve CHP'li seçmenin bu olaylarla Cumhuriyetin umut kalelerinin nasıl düştüğünü artık görmesi ve idrak etmesi şart.

CHP'ni Atatürk'ten uzaklaştırarak Sol'a yaklaştıracakları izlenimi verenler, Atatürk'ten arındırılmış bir CHP'nin ancak bir posa vaziyeti alacağını, Sol'a yaklaşma riyakarlığında aslında Amerika'ya yaklaşmaya tahvil olacağını herkesten çok daha iyi biliyorlar. Çünkü onların görevi bu.