Taşına, toprağına, havasına, suyuna sevdalandığım bir şehir var içimde. Bir çocuğun annesiyle sarmaş dolaş olduğu sabiliği gibi. Onu benden çalmasınlar diye sımsıkı sarıldığım, bir yerlere gitsem de ardım sıra gelecek bir şehir.

Bir yerlerde olsam da bütün yolların çıkacağı bir şehir. Her şey aslında bu şehir için, her şey bulunduğu mekana mana elbisesini giydiren bu şehrin insanları için.

Çarpık kentleşmeyi durdurmak, ruhsuz ve yavan beton yığınlarına gülümsemeyi öğretecek ve daha çağdaş mekanlar kurmak için iyi niyetli hamleler var.

Siyaseti getiriye tahvil eden politik madrabazlığın göz yumduğu, bir dönem pıtrak gibi çoğalan gecekondular, pek azı şehirli çoğu kırsalın esin ve ilhamıyla oluşan mekanlar.

Merkezdeki asıl kentle bütünleşemeyen, aynı kapta kaynamayan, zoraki birlikteliğin bütün izlerini yüzünde toplayan yerleşim birimleri.

Şimdilerde 'kentsel dönüşüm' adı altında start alan bu proje kenti gören yollar üzerinde başlayarak yayılıyor.

Yaşanabilir ve daha sıhhi mekanlar adına, ciddi bir alt yapının hızlı ve seri bir hizmet için şart olduğu bir gerçek. Ancak insanların hayatını savurmadan, onu yel'e ve sel'e teslim etmeden.

Gönüllülük esasına dayalı ve eskiden yeniye geçişi yumuşak koordinatlar üzerinden gerçekleştirecek bir yerel idareler siyasetiyle elbette. Çıksorut'ta 10 yıldan bu yana süren Besievlerinin ıslahıyla ilgili kavga ve gürültü hala sonuçlanmamışken, Humanız bölgesine yüklenen idari anlayışın, kimilerinin dolduruşuyla bir kaos ve belirsizlik doğurduğu artık bilinen bir realite.

Zira aynı meslek gurubunun yan kollarıyla buluştuğu Humanız, komplike bir alan. Besievlerinin yanı sıra bitişik nizamda kesimhanenin, Et Borsası'nın, Tabakhane'nin, Bağırsakhaneler'in ve yine aynı düzlemde Arıtma Tesisleri'nin yer aldığı birbirine parelel bir saha.

Sinan köyünde konuşlanan besicilerin baskısı ve tazyikiyle Humanız bölgesindeki besievleri üzerinde estirilen şiddet rüzgarı, hakkı tazmin etmekten uzak bir süreçe doğru ilerliyor.

Bir taraftan işlerinden men edilen, diğer taraftan iş yerlerine ket vurulan mülk sahipleri, Gaziantep Büyükşehir Belediyesinden adil ve makul bir kamulaştırma bedeli istiyor.

Bu haklı ve insani çığlıklar Büyükşehir Belediyesi'nin 'Bütçemiz yok' duvarına çarparak parçalanıyor.

Yakın bir gelecekte mağduriyet elbisesi giydirilecek olan bu kitle, başkaları için yeni yaşamları kurulurken, kendilerinde yaşamlarını idame ettirebilecekleri koşulları talep ediyorlar.

İşte 'Kentsel Dönüşüm' projesinin çam deviren bir başka boyutu.

Tek pencereyle yetinmeden, başkalarının penceresinden bakmayı denersek, çözüme daha fazla yaklaşılacak ve aynı sokakları paylaşan hemşehrilik şuuru sonunda galip gelecektir.

Islah, Dönüşüm yada Asrileşme projeleri adına, insanı yok sayan, tepeden inmeci, 'Ben yaptım oldu' mantığına dayalı ceberût anlayışlarla bir yerlere varılması mümkün değil.

'İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın' şiarından hareketle; Hemşehrisini yaşatan Belediyeler daha güçlü, yurttaşlarını güçlendiren devletler ise daha sağlam siyasal temeller üzerinde sonsuza kadar var olacaktır.