Ülkenin birlik beraberliğe daha çok ihtiyacı olduğu bir dönemde.
Hiçte ihtiyacımız olmayan, mecburi bir yarışa girdik.
Yeni bir kamplaşma yeni bir ayrışma yarışı bu.
EVET mi HAYIR mı şaka gibi, illa birini diyeceksin, mecburen bir taraf olacaksın.
Oysa Evet diyeceğimiz maddelerde var, Hayır diyeceğimiz maddelerde yokmuydu bunun ortası,
Toptancı bir yaklaşımla ya "ondansın" ya "bundan"
Yarış ki yarış, Evet'ciye göre Hayır'cı, Hayır'cıya göre Evet'ci nin hain ilan edildiği talihsiz bir yarış.
Sivil Toplum Kuruluşları butür kamplaşmaların keskinleştiği durumlarda, sorumluluk alarak toplumun daha fazla gerilmemesi adına düşüncelerini kamu oyu ile paylaşırlar.
Çünkü STK'lar bunun için vardır, yaşanabilir bir toplum için doğru olanda budur,
Tabi bunun için bağımsızlık şarttır, bağımsızlık içinde geldiğiniz makama sizi üyelerinizin layık görmesi gerekir.
Üyeleriniz değilde birilerinin talimatı ile işgal ediyorsanız o makamları geldiğiniz gibi gidersiniz.
Hangi fikirde olursanız olun sizi siz yapan, özgür düşünme, düşüncelerinizi özgürce ifade edebilme kabiliyetinizdir.
Geçtiğimiz haftalarda, Türkiyenin en önemli STK'larından olan Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Sn. İsmail Koncuk'a yapılan psikolojik baskılar ve onun duruşu ders niteliğinde idi.
İhsan UĞRAŞ hocanın yazmış olduğunu ironi dolu güzel yazı ders mahiyetinde, paylaşmadan edemedim.
İsmail Koncuk'un yerine farklı isimler koyup değişik mesajlar verebilirsiniz ancak onun ve Türkiye Kamu-Sen misyonunu daha güzel anlatamazsınız...
"Ah İsmail Koncuk ah…
Değer miydi bu kadar sıkıntıya girmeye?
Değer miydi ha..?
Neyine gerek senin hak-hukuk-adalet savunuculuğu yapmak..?
Neyine gerek senin “adam gibi sendikacılık nasıl yapılırmış, göstereceğim” demek..?
Neyine gerek senin “450 bin üyeme söz verdim. Onların başını yere eğdirmeyeceğim” demek?
Ah İsmail Koncuk ah..!
Dilin kemiği mi var paşam..?
“He” de, “tamam” de, “peki” de, “evet” de, “gelene ağam, gidene paşam” de; rahat rahat koltuğunda çayını-kahveni iç, keyfine bak…
Neyine gerek senin 4/Cliler, 4/Bliler..?
Neyine gerek senin “Devlet memurluğu güvencesini kaldırtmam, kaldırtmayacağım” demek…

***
Sen bir günden bir güne evinde rahat rahat yatma, hak-hukuk koruyacağım diye il il dolaş, mahkeme mahkeme gez, gece deme, gündüz deme, yaz-kış deme, soğuk-sıcak deme “Allah’ın rızasından başka düşüncem yoktur” diye hak-hakkaniyet peşinde koştur; haksızlığın karşısında kale gibi dur, zulme geçit verdirmemek için çalış çabala… sonra…
Sonrası yok.
Hak ettin sen bunları…
Memlekette adamlık nasıl olurmuş, göstermek sana mı kaldı..?
Yok “memuru enflasyona ezdirmeyecekmiş”, yok “memur ve emekliler de iyileştirme zammını hak ediyormuş”, yok “üyelerimizin çocukları mağdur olmasın, onlara yurt yaptırıyoruzmuş”, yok ”atanamayan öğretmenlermiş”, yok “aileler parçalanmasınmış”, yok “bu ülkenin geleceğini düşünmekmiş”.
Allah’ını seversen, senden başka kimin umurunda..?
Allah’ını seversen senden başka bunları kendine kim dert ediniyor..?
Sen de diyebilirdin “İki evlek bostan, yan gel yat Osman” diye…
Niye demedin?
Demedin;
Çünkü sen bu ülkeyi karşılıksız sevdin…
Demedin;
Çünkü Türk memurunun omuzlarına yüklediği ağır yükün bilincindesin…
Demedin;
Çünkü hakkın, haklının en mukaddes malı olduğunun idrakindesin…
Demedin;
Çünkü hak ve adaletin olmadığı yerde zulmün kök salacağının, adalet mefhumunun bittiği toplumların yıkılacağının farkındasın…
Demedin;
Çünkü sen kendi derdini unuttun, bu yüce milletin derdiyle dertlendin…
Onun içindir ki bizler de senin yanındayız.
İyi ki de senin safındayız.
Ve sana söz; seninle olmaya da devam edeceğiz…
Bedeli ne olursa olsun..!"
Allah bizleri hak bildiğimiz doğrulardan ayırmasın, zararı görsek bile yanlışa yanlış demekten geri komasın.
Suriye de şehit olan yiğitlerimize Allahtan rahmet kederli ailelerine sabırlar diliyorum.
Hayırlı Cumalar.