Her malın bir değeri, bir de fiyatı vardır. İkisi arasında uyum varsa, müşteri malı zevkle alır. Fiyat şişirilmişse, müşteri malı almaz. Değerinden az para ödenmek istenirse de, satıcı malını satmaz. Bunlar bilinen bazı gerçeklerdir, bilmeyenler hep aldanır veya aldatılırlar... Sevginin, aşkın, dostluğun, marifetlerin de, ayrı ayrı ve değişmez değerleri vardır... "Marifetler iltifata tabidir" diye bir söz vardır. İnsanlar değerlerinin takdir görmediği yerden ve duygularının ve fikirlerinin anlaşılamadığı insanlardan, ayrılır, uzaklaşır ve adres değiştirirler. Layık oldukları ve kendilerine layık olan insanlar arasına taşınır ve karışırlar... Kadirşinas olmayanlar, ömür boyu kaybeder... Her insan, ihmal edildiği yerden ve insanlardan, uzaklaşır ve huzur duyacağı başka bir ortamı arar. Ve kendisine uymayan her şeyi değiştirmek ister. İnsanların evini, işini, dostunu ve hatta eşini değiştirme nedeninin, temelinde bu gerçek vardır. Gurur, aslında ince bir çay bardağı gibidir. Çok sıcak bir çay konunca kırılmaz ve sıcağa dayanır da, bardağın altındaki yer ıslaksa, bardak hemen çatlar ve kırılır. Soğuk ve ilgisiz ortamda, her sıcaklık kaybolur... Gururların, birbiriyle sınırı vardır. Bu sınırın aşılması, ortamı gerer. Aklı başında olan insanlar, birbirini kırmazlar. En değerli dostlar arasında, karşılıklı onurlandırma, nezaket ve hoş görü yarışı vardır. Bu yarışta geri kalanlar, gün gelir, tasfiye olurlar. Bir şeyin hakkını tam verenler, unutulmazlar. Tek taraflı hoş görü ise, gittikçe azalan servet gibidir. Bir gün gelir o da biter. Özverinin özünü tüketmemeli. Her tavizin bir sınırı vardır. Yoksa istismarın ve değer kaybının önü alınamaz... Bir düşünür şöyle demiş:"Derin insanlar, derin kuyular gibidir, sathi insanlar, bu gibilerden sıkılır", ne kadar doğru sözler. Erdemli ve ufku geniş akıllı insanlar, kuyunun dibindeki temiz suyu ve kuyuya sızan billur pınarı görür. Dar görüşlü, dar kafalı insanlar ise, sadece kuyunun ağzındaki taşı görür. Olgunluk ve ileri görüşlülük, zorla kimseye öğretilemez. Zaaf ve alerjiler, insanın ellerini bağlarsa, her köşede bir kurnaz, tilki çıkar karşısına. Ve huzur bir kişinin insafına kalırsa ve o kişi kötü biri ise, ummadığı bir anda, zehir katar aşına... Dedikodu edene, er geç kimse güvenmez. Çok konuşan insanla, sohbetin tadı olmaz. Soğuk ve ketumlar ise, tüm neşeyi kaçırır. Durmadan anlatmakla, çilenin Ç si dolmaz... Gerçek dost, bizim için en istikrarlı olan kişidir. Hiçbirzaman davranışlarında zikzaklar çizmeyen, bir çizgisi olan kişidir. Bizi utandırmayan, tam tersine başka insanlar arasında küçük düşmemizi engelleyen, kavga, tenkit, sitem etmeye yol açmayandır. Sanki her zaman güler yüzlüdür. Vefalı, neşeli, canlı ve yardımseverdir. Sır saklar, gerektiğinde dert dinler, çözebiliyorsa sorunları çözer. Sevgiden anlar, hayatı bilir. Gerçek dost, herkes gittikten sonra yanımızda kalandır. Bize borç para gerekse, istemeden verendir (bu devirde kaç kişi kaldı acaba?). Hastalığımızda, yanımızda, başucumuzda, ölsek cenazenin arkasındaki ilk kişidir. Duasını eksik etmeyendir. Gerçek dost, her derdimize koşan, her mutluluğumuzu paylaşan, herkese karşı bizi koruyan, hakkımızı savunandır. Sanki ücretsiz, ezeli ve ebedi avukatımızdır. Canımız, ciğerimiz, ikinci benliğimiz gibidir. Onun evi bizim, bizim ev onun gibidir. Fedakarlık, açık çek gibidir. Böyle birileri, böyle dostluklar yoktur diyenler çıkabilir. Onlara şöyle denebilir: Dünyada milyarlarca insan, birileri ile sayısız lokanta ve kahvede, her gün birlikte yemek yer, çay-kahve içer, sohbet eder, gezer, tozar, konuşurlar. Bunların hepsi, iş arkadaşlığı, akraba, eş, komşu ve mecburiyetten bir arada olan insanlar görünümü değildir. Büyük bir bölümü, gerçek dost yemeği ve çay sohbetidir. Öyle olmasaydı lokantalar ve kahveler iflas ederdi. Dosta anlatılan dert yarıya iner, mutluluk ise iki katına çıkar. En iyi dostluklar sizlerin olsun, değerli okurlarım...