"Eskiden konaklarda dalkavuk bulundurmak adetmiş. Konağın birinde bir gün Bey demiş ki:
– Bir dalkavuk alacağım, filan gün imtihan var, sağa sola haber salınız.
Derken o gün gelmiş, kapının önünde dalkavuk adayları sıra olmuş. Biri içeri alınmış. Bey sormuş:
– Sen dalkavuk musun?
– Evet efendim.
– Ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun.
– Olur mu efendim? Ben filan Bey’in yanında şu kadar, fişmekan Bey’in yanında da bu kadar sene dalkavuk olarak calıştım.
Bey:
– "Olmadı, sen çık." demiş.
Derken ikinci, üçüncü….. adaylar gelmiş, konuşma hep aynı, cevaplar hep aynı. Bey, dalkavuğunu bulamayacağını düşünmeye başlamış ki, içeri biri girmiş. Bey:
– Söyle bakalım sen dalkavuk musun?
– Evet efendim.
– Ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun.
– Hayır, hiç benzemem efendim.
– Dur bakayım, biraz da benziyorsun galiba.
– Evet efendim. Ben biraz da dalkavuğa benzerim.
Bey hemen dışarı haber salmış:
– "Tamam ben "DALKAVUĞUMU" buldum." der..."

İnsanoğlunun ateşi, demiri bulduğu günden bu yana.
Her devrin kendine özgü meslekleri olduğunu görüyoruz.
Meslek sahipleri devirlerinde çok talep görüp çokta kazanmışlar.
Toplumların sosyal ve kültürel yapıları, günlük yaşam tarzları , eğitim seviyeleri, fikir ve düşünsel yaklaşımları birçok mesleği asırlardır geçerli kılmış.
El ve beden gücüyle üretim odaklı bir çok meslek hala geçerliliğini devam ettirip altin bilezik olarak kabul edilmekte.
Ancak bazı meslekler var ki, onları icra ederken, iş-güç, emek uğraş gerekmez, sahipleri tarafından suya sabuna dokunmadan itina ile yapılır.
Mecazı anlamda meslek kabul edilen bu işlerin kökleri eskiye dayansa da eskimiyor.
Hatta her geçen gün populeritesini artırıyor.
Ne ilginç değil mi hangi devirde olursa olsun DALKAVUKLAR değişmiyor.
Daha ilginci en alt kademeden en üste kadar bu DALKAVUK Güzellemelerinden hoşlanan kişilerde değişmiyor.
Etrafımıza baktığımızda her iki türünde çok olduğunu görüyoruz.
Yalakaları sevmediğini iddia edenlerin bile yağlanmaya bayıldığı, üç beş methiye ile mest olduğunu görüyoruz.
İşler bu meziyeti kullanım şeklinize göre dönüyor, mevki makamlar bu beceri göz önünde bulundurularak sahiplerini buluyor.
Karakter liyakat mı dediniz.
O günümüzün geçerli kriteri değil, sizde sakın ola hayal ve hedeflerinizi kişilik, karekter, bilgi birikiminize güvenerek belirlemeyin.
Gerçekleri söylemek, doğrunun yanında olmak gibi vazgeçilmezleriniz varsa onları erteleyin ve sakın onlardan vazgeçmeyin, yani kendiniz olmayı inkar etmeyin.
Başkasının ikinci sınıf hali olacağınıza, herzaman kendinizin birinci sınıf hali olun.
Gerçek kişiliğinizle kaybetmekten korkmayın çünkü Halil Cibran'ın dedigi gibi; "Derin ızdıraplar güçlü karekterler doğurur, karakterin heybetine baktığında baştan aşağı yara bere doludur...
Zayıf karekter de günah değildir ama insanı günaha götürür, tüm karakterli bilinçli Müslümanlara Hayırlı Cumalar...