12 yıldan beri her koşulda dile getirdik ve her halükarda yazdık. Bu koşullara göre bir 12 yıl daha yazmaya devam edeceğiz demektir… Tabi o zamana kadar ortada Türkiye diye bir devlet kalırsa.

Bu haliyle AKP'li hükümetler yönetmekle, korumakla, kollamakla ve yaşatmakla yükümlü olduğu kendi devletine karşı mücadele veren tek hükümet profilidir.

Bu durum sadece Türkiye'de, Ortadoğu'da, Kafkaslar'da ya da Balkanlar'da değil bütün dünyada istisnai bir durumdur. Zira her hükümet yurduna ve ulusuna karşı sorumludur. Ancak bunların sorumluluğu ABD'nin ve AB'nin sınırlarında başlar. ABD'nin ve AB'nin zihin atlasında ve fikir coğrafyasının sınırlarında ise biter.

Kemalist Devrimlerin sağladığı, tebadan ve kulluktan, yurttaş toplumuna geçişin nimetlerini sağarak ve demokratik Cumhuriyetin sağladığı imkanlarla Cumhuriyet yıkıcılığı tarihin gördüğü ve görebileceği bir durum değildir.

Akılla ve izanla izahı mümkün olmayan bu durum Cumhuriyet'e ve rejime kastetmiş, Kemalist devrimlerle hesaplaşma gayreti içindeki gericiliği, baskıyı, taassubu ve karanlığı işaret ediyor.

Milli Bayramları bir oldu bittiye getirerek devre dışı eden, bir adım daha ileri giderek yasakları aleniyete döken hükümet, istiklal yolunda yapılan savaşları ve zaferleri Türk Milletinin zihninden silmeye çalışıyor.

Yine bu yolla hükümet Milli Kurtuluş mücadelesi süreci ile Anti-emperyalist zaferin bir mükafatı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucu felsefesini ve başlangıç ilkelerini ortadan kaldırmaya gayret ediyor. Bütün bunlara karşın; Başlangıç ilkeleri ve kurucu felsefe Ankara Başkentli Milli Devleti ve Türkçülük aidiyetini işaret ediyor. Mustafa Kemal'in ilke ve devrimlerinin çıkış noktası da budur.

Kemalist Devrimleri, Cumhuriyet Devleti'nin kuruluş felsefesinden arındırmaya çalışmak demek , Türk Devleti'ni ortadan kaldırmak demektir. Devletini ortadan kaldırdığınız Türkleri ise millet kimliğinden arındırarak bir sürüye dönüştürmekle, ortadan kaldırmanın arasındaki ince çizgiyi ise tarihin akışında iç ve dış düşmanın merhametine bırakmak demektir.

Lozan'daki müzakere masasında ' Bu işin birde finali var' diyen Emperyalist Batı 100 yıl boyunca rüyasını gördüğü noktadadır.

Ancak onların ve tali roller vererek uygulama sahasına sürdükleri figüranlarının hesaplayamadıkları bir gerçek var.

Bu toprakların tapusu Erzurum'da ve Sivas'ta küllerinden yeniden doğan, Amasya'da 'Türk Milletini kurtaracak güç, milletin kendi kararı ve azmi olacaktır' diyen, başkalarından merhamet ve özgürlük dilenmeyen Türk Milleti'ne aittir.

Sonucu tayin edecek güç şunlar veya bunlar değil Türk Milletinin ta kendisidir. Yönetenler ve yönetilenler, güdenler ve güdülenleri çobanlar ve sürüler bunu böyle bilmeli, hesabını buna göre yapmalıdır.