Ülkemizde her gün ortalama sekiz intihar olayı yaşanmakta. İntiharların nedeni nedir. En başta geçim sıkıntısı. Sonra da geleceğe yönelik güvensizlik ve çaresizlikler. Bunlara dershane parası için hapse giren annenin oğlunun intiharını örnek olarak verebiliriz. Cinayetleri saymıyorum. Çünkü günlük cinayetlerin sayısı belli değil. Ancak her gün çok sayıda cinayet işlenmekte. Üstelik bu cinayetlerin çoğunun son derece basit nedenleri var. Asıl neden ise toplumsal cinnet. Hırsızlık, dolandırıcılık, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı tavan yapmış durumda. Küçük işyerlerinden başlayarak ülkenin en büyük sanayi kuruluşları bile ya iflas etmekte, ya da küçülmeyi seçmekte. Boşanma davaları, icra davaları, kredi kartı borçlarından doğan toplumsal yaralar kansere dönüşme eğilimde. Halkın yüzde doksanının kazancı geçimini sağlamaya yetmiyor. Esnaf, tarım üreticisi ve köylü büyük sıkıntılar içinde. Emekliler yaşamıyor. Resmen sürünüyor ve dünyaya geldiğine bin pişman. Ülke halkı beslenme sorunu yaşamakta. Milli ve manevi değerlerin aşınmasına paralel olarak ahlak bunalımı halkımızı öz benliğinden uzaklaştırmış durumda. Bunlar binlerce olumsuzluk arasında sadece birkaç tanesi.
Ülke içindeki hali pür melalimiz belli. Acaba dış politikada nasılız? Sovyetler Birliği?nin enkazı üzerinde yaşam savaşı veren Türki Cumhuriyetler ne durumdadır? Abi bildikleri ve dünyanın en büyük Türk devleti olan Atatürk Cumhuriyetinden beklentileri karşılandı mı? Kayır. Hepsini de kaybettik. Bir tek Azerbaycan ile ilişkilerimiz kardeşlik çemberinde devam ediyordu. Bu kardeşlik bizi rahatsız etti. Yüzde yirmisini işgal eden Ermenistan?a yanaşarak, Azerbaycan?ı yalnız bıraktık. Yeter ki, Barak Hüseyin?in hatırı kırılmasın? AB ile dans edebilmemiz için dolaylı da olsa Kıbrıs Rum Devletini tanımamız istenmekte. Tanımak için uygun fırsatı kollamaktayız. İsrail Avrupa?da ve Amerika kıtasında çıkarlarımızı savunan bir taraftarımızdı. Dostluk kurulacak bir ülke değil ama daha önceleri dengeyi koruyabiliyorduk. Şimdi İsrail adında yeni bir düşmanımız daha var. İlişkiler sürekli gerilmekte. AB üyesi bir takım ülkeler minare yapımını yasaklarken, HZ. Muhammed?e hakaret eden karikatürler yayınlarken, Yunanistan değil cami, soydaşlarımızın evlerini bile tamir etmelerini yasaklarken biz ne yapıyoruz? Büyük paralar harcayarak kiliseler onarıyor, apartman kiliseler yapılmasına göz yumuyor, Heybeliada?da Ruhban Okulu açılması için var gücümüzle çalışıyoruz. Yakında dinler açılımı yapmamız da kuvvetle muhtemeldir.
u yaptıklarımız bizi tatmin etmiyor. Daha fazlasını isteyenleri mutlu etmemiz gerekiyor. Ülkedeki ekonomik ve sosyal yıkımları görmezden gelerek, Barak Hüseyin?in dümen suyuna kapılıyor, BOP projesine en büyük hizmeti yapıyoruz. Bu en büyük hizmet nedir? Ortadoğu?nun en büyük, dünyanın en yenilmez gücü olan TSK?ni küçük düşürme ve yıpratma çabasını inat ve ısrarla sürdürmekteyiz. Son zamanlarda PKK terörü gündemden düştü ve neredeyse unutuldu. En büyük teröristlerin TSK içinde çöreklendiği izlenimi Türk halkına kabul ettirilmeye çalışılmakta. Bu çabanın arkasında Ortadoğu?nun en büyük gücünün, TSK?nin pasifize edilmesi yatıyor. Farzedelim ki, TSK içinde suçlular var. Cezalanmaları gerekiyor. Acaba suçlular yalnızca TSK içinde mi var? TBMM içinde mahkemesi dokunulmazlık kalkanı arkasında kalmış, yüzün üzerinde suçlu vekil yok mu? Mademki, iyi niyetlisiniz. Kaldırın şu dokunulmazlığı. Onlar da hesap versinler. Dokunulmazlık anayasanın eşitlik ilkesinin karşısında sırıtan, bu ilkeyle dalga geçen bir uygulama değil mi? Ülkemizde hiçbir sorun kalmadı mı? Yalnızca TSK?nin general rütbeli üst düzey komutanları mı tek sorunumuz? Yahut da adalet sisteminde depremler yaratmak mı asıl işimiz? Devletler halkın katılımıyla oluşmuş, anayasa ile kuralları belirlenmiş dev bir kooperatif gibidir. Halkın sorunlarını çözmek, vatan sathının korunmasını, refah ve huzuru sağlamak için vardır.Bu görev de devlet gemisinin kaptanlarının asıl görevidir. Toplumsal cinnet siyasi cinnetle kol kola girdiğinde bunun sonu felaket çağırmaktan başka bir şey değil.