Bir gün yine ders esnasında genç bir adam koşarak geldi.

-Hocam bir doğum hastamız var. Tokat'a götürür müsün?

-Acil mi?

-Çok acil hocam!

Yine dersi bıraktım. İzin filan almadım. Zaten okul müdürü de dahil hiçbir öğretmenle konuşmuyordum. Çünkü onlara göre ben Yezit'tim.

Gelen adamla beraber arabaya bindik. Evinin önüne kadar gittik. Hastayı getirip arabaya bindirdiler. Kocası önde yanımda oturuyordu. İki kadınla doğum hastası da arka koltukta. Tabi ki, bu gibi durumlarda mümkün olduğu kadar hızlı gitmem gerekmekteydi.

Önce yedi kilometre ötedeki Çamlıbel Sağlık Ocağına uğradık. Çalışanlar arabamı tanıyordu artık. Hemen hasta getirdiğimi anlıyor ve gereken ilgiyi gösteriyorlardı. Doktor hastayı muayene etti. Ardından da Tokat devlet Hastanesine sevketti.

Hızla yola çıktık. Yolda kocasına sordum;

-Hastanın sancıları yeni mi başladı?

-İki gün önce başladı hocam.

-Neden o zaman doktora götürmediniz?

-Köyümüzün eski bir ebesi var. O doğum yaptırmaya çalıştı. Karnına elleriyle bastı. Ayağa kaldırıp zıplattı. Göbeğine masaj yaptı. Doğum gerçekleşmeyince göbeğinin üstüne çıkıp ayaklarıyla bastı ama yine doğurmadı. Üç gündür çok acı çekti karım. Ebe işin içinden çıkamayınca hastaneye götürmemizi söyledi.

-Köy ebesi mi bu?

-Evet.

-Devletin görevlendirdiği ebeyi niye çağırmadın?

-Eşeklik ettim hocam.

Biz bu şekilde konuşarak ilerlerken Çamlıbel ile Tokat arasındaki on sekiz kilometrelik virajlarla dolu Kızıl İniş'ten inmeye başlamıştık. Bir yandan virajları alırken iç dikiz aynasından da hastayı izliyordum. Hastanın benzi kireç gibi olmuş, ağzı köpürmeye başlamıştı. Ölmemesi için içimden dua ediyordum ama durum hiç de umutlu değildi.

Hastaneye geldiğimizde kadınlar ağlamaya başlamıştı.

Arabayı tanıyan acilin hastabakıcıları koşarak sedye getirdiler. Hastayı sedyeye yatırdık. Acile alındı. Hemen doktor geldi. Hastayı sedye üzerinde kontrol etti. Başını iki yana sallayıp;

-Hasta eks (ölmüş) olmuş. Hastaneye giriş çıkış işlemleri yaparsak işiniz uzar ve yarına kalır. Siz en iyisi giriş yapmadan alıp götürün hocam, dedi bana.

Cenazeyi tekrar arabaya taşıdık. Her iki yanına birer kadın oturdu. Cenaze ikisinin arasında ve oturur vaziyette yola çıktık. Genç bir hanımdı. Bayağı üzüldüm. Artık hızlı gitmeye de gerek yoktu. Yavaş yavaş hareket ederek akşam üzeri Günçalı'ya döndük.

Feryat figan içinde cenazeyi evine indirdik. Başsağlığı dileyip evime döndüm.

Doğum hakkında hiçbir bilgiye sahip olmayan cahil bir köy ebesi bu genç hanımın ölümüne sebep olmuştu. Ancak kimse şikayetçi olmayınca olay kapandı.

Ülkemizde cehalet ne yuvalar yıkmıştı. Atatürk ''En büyük düşmanımız cehalettir.'' sözünü boşuna söylememişti.