Ülke olarak katılamadığımız 2018 Dünya Kupası’nı geride bıraktık. Turnuvaya katılan takımlara göz attığımızda ‘biz niye yokuz bu turnuvalarda’ diye iç geçiriyoruz her seferinde. Bu sorunun birçok cevabı var elbette ve bu yazı dizisinin de ana teması zaten bu.

Daha grup maçlarında sıfır çeken Panama ve Mısır başta olmak üzere Suudi Arabistan, Polonya, Sırbistan, Fas gibi birçok zayıf takım varken, biz neden katılamıyoruz Dünya ve Avrupa Kupalarına? Futboldaki Ekonomik büyüklük baz alındığında, bu spora para harcayan ülkeler sıralamasında en başlarda yer alırken, bu kaynağı nerelerde kullanıyoruz veya efektif kullanabiliyor muyuz? Asıl mesele bu.

Kulüpler, futbolcu gelişimine yıllardır, büyük bir inatla yatırım yapmamakta ısrar ediyorlar. Türk futbolcular global bir mantıkla yetişmiyor, kültürel gelişmişlik seviyelerinde, yabancı dil öğreniminde, stres yönetiminde geride kalıyor maalesef. Bakın yurt dışında oynayan oyuncu sayımız bile oldukça düşük. Okay Yokuşlu’nun Celta Vigo’ya gidişini de anlamlı buluyorum bu doğrultuda. Bu sayıyı daha çok arttırmamız lazım ama sporcularımızı da hazır göndermek kaydıyla. Aksi takdirde hayal kırıklığı ile geri dönüşler oluyor ve bu da can yakıyor. Bu duruma yine Dünya Kupası’ndan örnek verecek olursak final karşılaşmasına bakmamız bile yeterli. Hırvatistan ve Fransa arasında oynanan finalde kendi ülkesinde forma giyen tek futbolcu Kylian Mbappe! O da zaten PSG gibi bir takımda oynuyor.

Futbol’da başarılı olmak istiyorsanız ülke futbolunu sistemlerle yönetmeniz gerekiyor. “Sistem, sistem, sistem… Nedir bu sistem? Herkes diline dolamış. Kolay mı bu kadar sistem kurmak?” dediğinizi duyar gibiyim. Gelişmiş ülkeler ne yapıyorsa kendi ülkemize entegre ederek uygulamak imkansız mı Allah aşkına. Yeter ki, bu doğrultuda samimi çalışmalar yapılsın. Mesela, alt yapı antrenörlerinin imkan ve şartları iyileştirilsin ve onların eğitim ve kursları iyi planlansın ki futbolcu temelden iyi yetişsin. Alt yapıya aktarılması mecburi olan yatırımların TFF denetimleri doğru yapılsın ve şartlara bağlanılsın da görelim, alt yapılar gelişiyor mu gelişmiyor mu?

Ülkemizde her işte olduğu gibi ‘kılıfına uydurulmaz, yapılması gereken samimiyetle yapılırsa’ sistem kendiliğinden işler hale gelir. Alt yapı projeleri en az 5 yıllık planlardır ve 5 yılda meyvesini verir. Bunu yaparken de ‘ben yaptım oldu’ mantığından ziyade belirli bir plan program dahilinde yapmak gerekir. Yoksa Federasyonun bu yıl BAL Ligi için aldığı karar gibi, ‘Ben karar aldım, bu yıl uygulamaya geçiyorum’ derseniz birçok mağdur yaratırsınız. 1988 doğumlu ve daha büyük yaşlı 5 kontenjanlı oynatırken bir anda bu yaş haddini 1990’a çekerseniz, olmaz. Benzer durum yine BAL Ligindeki yabancı sayısında da geçerli şu anda. Önceden 2 yabancı hakkı vardı, bu yıl federasyon 1 yabancıya düşürdü. Şimdi 2 yabancı ile sözleşmesi olan takımlar ne yapacak? Daha birkaç yıl önce Süper Ligdeki yabancı sayısındaki değişiklikte de aynı senaryo yaşanmıştı. 5+2 olan yabancı sayısını bir toplantıdan sonra 13’e çıkarıyorsunuz. Kendisini 5+2’ye göre hazırlamış, futbolcu sözleşmelerini ona göre yapmış takımları da mağdur ediyorsunuz.

Sonuç olarak; temelden bir sistem çalışmasına girmek, uzun vadeli planlar yapmak ülke futbolunun kurtuluşu olur. Aksi takdirde bir turnuvaya katılır, akabinde 3 turnuvayı evden izleriz. 2020 Avrupa Kupasında olabilmek ümidiyle, sevgiyle kalın…