2002'den bu yana dillere pelesenk olmuş üç olgu var. Bilenlerin bilinçli düşmanlığa ince ayarı sayılan, bilmeyenlerin ise bilim ve entellektüelizm adına bilenlerden kopya çektiği üç ayrı düttürü. Nedir bunlar? 1) Statükoya karşı sivil anayasa 2) Demokrasinin üzerinden ordu vesayetinin kaldırılması 3) Kürt sorunu ve ileri demokrasi Bu başlıkları içeren konuları derinlemesine sondajlayarak saatlerce konuşmak yada her bir ana başlıkla ilgili olarak ciltler dolusu yazmak mümkün. Okumayı sevmeyen ve giderek popüler kültürün kıskacında kaybolmakta olan toplumsal yapıya kısa kısa filtlendirmede bulunmanın daha çabuk ve kısa sadede sonuç vereceği kanaatindeyim. 1) İstikrarla statükoyu ve statükoculuğu bilinçli olarak birbirine karıştıran malum çevrenin, devleti istikrar çizgisinden çıkartarak kendi maksatları için zayıf düşürme çabası, statükoya karşı olmaktır. Anayasa, ana ve ara başlıklarda 118 kez değişime uğramış, yapılan tadilatlarla yeni bir anayasa yapmayı gerektirecek bahaneler ortadan kalkmıştır. Yeni anayasa ile Başkanlık sistemine geçiş, devleti yeniden inşa etmek, eskisini ise yıkmak demektir. Her anayasa ideolojiktir. İdeolojisi ve felsefesi olmayan devletler ise yıkılmaya mahkumdur. 2) Türk Ordusu devrimci köklerden gelen ve emperyalizmin her türden organize muhalefetine rağmen kurulmuş bir devletin, anti-emperyalist silahlı gücüdür. Ordu rejiminin, cumhuriyetin ve devlet nizamının koruyucu ve kollayıcısı, kurucu Kemalist iradenin ise muhafızıdır. Siyasetçilerin yönetememe kabiliyetsizliğiyle adeta bir sidik yarışına evrilen parlamentler tıkanmışlığa karşı ordu zaman zaman kışlasından çıkma ve duruma el koyma mecburiyetiyle karşı karşıya kalmıştır. 2002'den bu yana alaniyete dökülen, ordu ve ordu üzerinden Atatürk düşmanlığı, iç ve dış odakların iştahını kabartmış ve BDP'lilerin ordusuz bir Türkiye teklifine kadar kapı aralanmıştır. Türk Millieti'nin bilmesi gereken, Ordusuz devletin yıkılacağı, ordusuz milletin ise kaleleştirileceğidir. Bu manadaki paradoksallığın karşılığı Türk Ordusu varsa Türk Devletinin olacağı Türk Ordusu varsa Türk Milletinin yapacağıdır. 3) Kürt sorunuyla içselleştirilen Kürtçülük, her halükarda emperyalist bir projedir. Anadolu coğrafyasında yaşayan kürtlerin kimliklerinden ve kültürel reflekslerinden kaynaklanan bir sorunları yoktur. Türkiye dışında vatandaş dahi sayılmayan ve yokları oynayan Kürtlerin kendilerini en iyi ifade edebildikleri ülke Türkiye'dir. Kürtlere kardeşlik elini uzatan tek millet ise Türklerdir. Bütün bunlara karşın ABD-AB çetesinin Ortadoğu'yu yeniden dizayn politikasına biatla mükellef AKP'nin stratejik ortağı BDP ile birlikte, siyasal emperyalist projelere askerlik etmesi ise bir realite. Olmayan Kürt Sorunu'nu Milletler arası hale getiren AKP politikaları, Abdullah Öcalan'ı Mandelalaştırarak, Kürtleri Filistinlileştirmiştir. Şimdi sıra Türk Devleti'ne ve Türk Milleti'ne vurulacak en ölümcül darbeye gelmiştir. "Sıfır sorun" ve "ileri Demokrasi" teraneleri aslında uygulanacak aksi yöndeki siyasetin parolaları olmuştur. Dış politika iflas etmiş, diplomatik çöküşle birlikte bütün komşu ülkelerle Türk Devleti kavgalı hale getirilmiştir. Sınır güvenliğinin kaybolması içerideki istikrarsızlığı tehdit edecek boyuta gelmiştir. Bir ileri, iki geri demokrasisi, özgürlüklerin önünü açmak yada mevcut olanı genişletmek şöyle dursun, kazanılmış hakları ortadan kaldırmaya yönelik ve totaliter bir rejime doğru kayma tehlikesini doğurmuştur. Sesli düşünenler, mandacılığa ve boyunduruğa karşı muhalefet edenler, ileri demokrasi zindanlarında ortaçağ hukukuna karşı direnmektedir. Cumhurbaşkanının "iyi şeyler olacak" kehaneti gerçekleşmiş ve AKP'nin demokrasi dışı "Ara Rejimi" kurulmuştur. Bu manada, Türk Halkı ile siyasal erk arasındaki buzdan duvarlar giderek kalınlaşmakta, istinat duvarları ise giderek yükselmektedir. İktidarı elinde bulunduranlarla yandaşları için bir yeryüzü cenneti, karşıtları içinse bir açık hava hapishanesine dönüşen ülke ve onun insanı korkuyla sindirilmiş, duymayan görmeyen ve suspus edilmiş üç maymun rolüne mecbur bırakılmıştır.