Kısa bir süre önce Ahmet Ümit’le ‘’Birgün’’ gazetesinde yapılan söyleşi Gaziantep27 ‘de de yayınlanmıştı.

Ahmet Ümit’in söyleşisi bir Gaziantep Analizi olmaktan çok sosyolojik ve tarihsel geçmişle, günümüz Gaziantep’inin manzara-i umumiyesiyle ilgilidir.

Elbette bu çarpıcı gerçekler günümüz koşullarının birebir fikriyata yansımasıydı.

Ancak varolanı tekrar etme yada bir durum tespitinde bulunmaktan ziyade nedenlerin ve niçinlerin üzerinde bir sondaj çalışması yapılsaydı daha faydalı olurdu diye düşünüyorum.

Gaziantep, bölgemiz, Türkiye ve yakın coğrafyamız nasıl bu hale geldi? Bu hal ve gidişatta bölge halklarının payı var mı ?

Göstere göstere gelen tehlike ve tehdit ağlarını örerken biz ne yapıyorduk?

Bu soruları sonsuza kadar çoğaltmak mümkün. Soğuk savaş yıllarının iki kutuplu dünya düzeneği ile bölgedeki güç dengelerinin terazide eşitlediği bölge devletleri kalıcı bir barışa ne kadar katkı sağlamıştı?

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte kendini birdenbire dikensiz bir gül bahçesinde bulan ABD’nin dünya jandarmalığına soyunmasıdır bölge gerçeği.

Irak’ın istikrarsızlaştırılması, Kuzey Afrika’da sahnelenen ‘’Arap Baharı’’ aldatmacası sonrasında Suriye Dramı ve Türkiye ve Gaziantep.

Bu sayılan realitenin hiçbiri bir diğerinden bağımsız değil. Irak’tan başlayarak Gaziantep’e kadar uzanan vakalar büyük bir zincirin birbirine tamamlayan halkalarından başkaca bir şey değil.

Birde rolünü oynayan devletler ve onların başındaki iradesi tutsak edilmiş yönetimler, aşiret reisleri ve doğrudan emperyal başkentlere bağlı terör örgütleri.

Yakın zamana kadar sokaklarında ve caddelerinde Türkçe’nin hakim olduğu Gaziantep’e üç dilli yaşamı dayatan, şehrin demografisiyle oynayan gizli gücün kimliği artık aşikar.

Gaziantep’i bir taraftan Kerkük gibi, Musul gibi tarihsel, sosyal ve kültürel aidiyetinden kopartarak tartışmalı ve ortada kalmış bir şehir haline getirmeye çalışan bu minvelde terör örgütlerinin sansasyonel eylemleriyle iyice çığırından çıkartılan Gaziantep’in Halepleşmeye doğru evrilmesi tamamıyla bu planın bir parçasıdır. Bütün bir Ortadoğu coğrafyasının, Türkiye’nin ve Gaziantep’in ihtiyaç duyduğu panzehir emperyalizme ve işgalcilere karşı mücadeledir.

Bu mücadelenin zafer takı ve ilk şartı ise bölge halklarının birliğidir.