Niksar Tokat'ın en güzel ilçelerinden biri. Çoruh vadisinde tarihi bir kent. Dağlık bölgede kurulmuş şirin bir şehir.

Bir gün Niksar'a İstanbul'dan bir yabancı gelir. Cadde ve sokakları inceleyerek dolaşır. Sokaklardan birindeki bir evin önünde durur. Kapıyı çalar ve evin erkeği kapıyı açar.

-Merhaba, ben İstanbul'dan geliyorum. Tanrı misafiri kabul eder misiniz?

Adam düşünür. Sonra sorar;

-Koca Niksar'da neden başka eve gitmedin de, bize misafir olmak istersin?

-Açık konuşayım. Ben Ermeni'yim. Sizin evde bir define var. Definenin yerini biliyorum. Çıkarırsam ortak olacağız seninle. Yarısı benim, yarısı senin. Kabul ediyorsan konuğun olayım ve çıkarayım. Kabul etmezsen siz asla bulamazsınız ve define orada kalır…

Adamda şafak atar hemen. Buyur edip içeri alır. Vakit akşam üzeridir. Oturur çay, kahve içerler. Akşam yemeğini yerler. Ev sahibi merakla beklemektedir. Dayanamayıp sorar;

-Hani define nerede? Yerini söyle de kazıp çıkaralım.

-Bana bir çekiç getirin, der misafir.

Çekiç bulup getirirler.

Tokat ve Niksar dolaylarında klasik eski ev tipleri ağaçtan yapılır, Duvarlar çamurla sıvanırdı. Fazla kalın olmayan duvarlarda uygun yerlere ağzı geniş ve uzun küpler yerleştirirlerdi. Ağzı geniş olduğundan duvarın ön ve arka yüzüne taşardı. Raf gibi dururdu. Küplerin ağzı duvar yapılırken özel kapakla kapatılırdı. Bu küpleri duvara koymaktan amaçları aydınlanmak için kullanılan gaz lambalarını küpün raf gibi duran kapağının üzerine koymaktı. Seviyesi yere yakın olurdu.

Misafir duvara gömülü küpün yanında oturuyordu. Elindeki çekiçle küpe vurunca altınlar evin içine döküldü.

Ev sahibi ilkokul çağındaki oğlunu kaş göz işareti ile dışarı çağırdı. Dışarı çıkan oğluna;

-Koş amcanı çağır, acele bize gelsin. Sorarsa sakın bir şey söyleme, dedi.

Çocuk koşarak gidip yakındaki bir evde oturan amcasını çağırdı. Amcası gelince yerdeki altınları gördü. Ev sahibi olan adam karısıyla çocuğunu başka odaya gönderdi.

İki kardeş misafir Ermeni'yi boğarak öldürdüler. Sonra evin bodrumuna taşıyarak oraya gömdüler. Sıra altınların paylaşılmasına gelmişti. Ev sahibi olan kardeş;

-Bak kardeşim. Altınların üçte biri senin, üçte ikisi benim.

-Olur mu öyle şey abi? Adamı beraber öldürdük. Yarısı benim, yarısı senin.

-Lan akıllı olsana. Seni çağırmasam hiç haberin olmayacaktı. Üstelik ev benim. Seni çağırıp ortak eden de benim. Hakkına razı ol…

-Abi biz bu define için bir cinayet işledik. Adam ölmeseydi definenin yarısı onun olacaktı. Ben ölen adamın hakkını istiyorum. Yarısını almadan buradan bir yere gitmem!

Tartışma bu şekilde uzayınca sonunda iki kardeş birbiriyle kavgaya tutuşurlar. Ev sahibi olan kardeş diğerinin ağzını burnunu dağıtıp, kafasını kırar.

Dayak yiyen kardeş evden öfkeyle ayrılır. Doğru polis karakoluna gider. Olanları bir bir anlatır. Polisler eve baskın düzenler. Öldürülen Ermeni'nin cesedini çıkarırlar. İki kardeşi tutuklayıp karakola götürürler.

Altınlar da Tokat Müze Müdürlüğüne teslim edilir.

Kendi çıkarın için başkalarını öldürmeyeceksin. Kimsenin ahı yerde kalmaz.

Her zaman hakkına razı olacaksın. Az tamah çok zarar getirir.