Aslına bakarsanız bu gün pek de yazı yazasım yok; şöyle bir durum; bir tarafım çok istiyor diğer yanım dur! yazma diyor.. Bir tarafım hafta sonuna girerken keyifli bir yazı yaz diyor, gönül istiyor; diğer tarafım küskün küskün bana bakıyor! Öyle karmaşık bir ruh hali yani; hani profesyonel olsam bir konuya odaklanır, balıklama dalar yazmaya başlarım hemen.. Lakin yazma olayı gönüllülük işi; gönüllülükte ise gönlün doyması gerek..Gönül de öyle narin bir şeydir; kolayca kırılır, dökülür...Gönüllü olarak yazı yazmanın bir keyfi var: Canın çektiğinde yazıyorsun! Can; bazen çekiyor bazen çekmiyor... Bazen günlük sıkıntılar öyle yakana sarılıyor; bir başlasan çığlık atacaksın: "Dur" diyor beyin, dur ve bekle... Yazma... Oysa yazmaya alışan kişinin durup beklemesi kötüdür..Düşünceler, duygular dolanır dururlar; yazmadıkça bir hizaya giremezler, öyle yaramaz çocuklar gibi koşuştururlar! Fazla yorar yani insanı... Gönüllü yazmanın en büyük desteği ne kadar önemsendiğinizdir; kimi zaman şahlandırırken insanı kimi zaman klavyeden bilgisayardan soğutur! Soğuduğum zamanlarda kendi kendime geliştirdiğim bir yöntemim var, bu belki de son yazındır kızım; ne demek istiyorsan de! Derim kendime ve hemen başlarım döktürmeye.. Bu; belki de son yazımdır, hep demek istediklerimi bir kez daha toparlamak istersem işte aynen aşağıdakiler dökülür kelemime.. * Kızlarınızın sokağa çıkmasını yasaklamayın, sokağa çıktıklarında kendilerini korumasını öğretin! Dikkat edin: Ailesinden korkan kızların başlarına hep kötü olaylar gelir; zira ailesinden korkmayan kızların özgüvenleri yerindedir ve bir öpücük videosu ile tehdit edilmeye asla müsait değildir! * Erkek çocuklarınızı suça meyilli yetiştirmeyin: Düşünün ki bir başkasının oğlu sizin damadınız olacak! "Vur anasını satayım!" derken o yumruğun kızınıza da atılacağını unutmayın! * Namus uğruna, gece geç saatte gelen kızını, on beş yaşındaki torununu eve almayan namuslu(!) analar gördüm; hangi namus teyzem, amcam.. Sen kızını kendi elinle kilitlediğin kapı ile apartta bekleyen tilkilerin kucağına atıyorsun! Namus anlayışın bu ise namussuzluk yapmak durumunda kalan kadının, kızın suçu kimin üstüne? * Aşk kutsaldır! Başka da bir şey demem! Ama aşk karşılıklı olduğunda güzeldir!... "Karşılıklı" olup-olmadığını aşık göz göremez; az biraz hisseder, o kadar! O hissedilen ise, ne yazık ki, ancak terkedildikten sonra anlam ifade eder! Göz ancak açılır, yavaştan, kondurmak istemezsin ama dürter! O ufacık sinyaller vardır ya; hani ille de yanılayım diye dua ettiklerimiz; o sinyaller hep doğru çıkar! Zaman ama uzun olur ama kısa... Görmezden gelmen fayda değil zarar verir sana, unutma! * Birilerini kınarken dikkatli olun! Aynısının sizin başınıza gelmeyeceğinin ne garantisi var.. Ki İlah-i Adalet diye birşey var lütfen unutmayalım.. * Herkesi dost bellemeyin gibi pek klasik bir uyarı olacak, ama, cidden öyle! Siz neşeliyken, izzet-i ikramda bulunurken yanınızdaki kişi sayısı ile dara düştüğünüzdeki kişi sayısı aynı olmuyor! "Muş" yani; hakikaten öyleymiş! * Atatürk gitgide değerden düşürülmeye çalışılıyor, gider ayaksam eğer bunu da diyeyim! Neden derseniz; bana göre: Din devleti neden kurulmadı gibi ezber beyin yıkamaların yanında bencil yöneticilerin elde ettiği ve edecekleri "Dünyevi" değerlere bakmak yeterli. Mesela, hangi başbakanın ne kadar şahsi varlığı vardı, ne kadar oldu? Kaç başbakan kaç koruma ile gezdi, kaçı vuruldu, ne gerek vardı? Ve korumaların ücretini kim ödüyor? * Kaç başbakan elinde Türk Bayrakları olanlara "Terörist" gözüyle bakıp da polisleri üzerlerine saldırttı ve kaç "Terörist" "Barış elçisi" ilan edildi? * Doğu illeri, vatandaşı ne der, tam olarak bilinmeden, Kürdistan amacıyla ele geçirilirken "verelim gitsin!" demek en mantıklı olan gibi görülüyorken, versek de elimizden-kolumuzdan kopmayacaklarını biliyor insanın mantık denilen beyinsel alanı! * Diyelim verdik vatanın bir bölümünü, Türkiye Cumhuriyeti'nin sağladığı vatandaşlık haklarından vaz geçecekler mi? Hayır yani; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı "Tecavüzcü" olmadıktan sonra salınmıyor adliyeden; eline bir Türk bayrağı alan hükümete karşı terör örgütü kurma suçundan içeri atılıyor. Çıkması ne mümkün! * Suriyeliler ülkeye yerleştiriliyor; ülke vatandaşına layık bulunmayan paralar ferah-ferah tahsis ediliyor; adamlar hem para vermeden yaşıyorlar, istediklerinde sınır aşıp sınır içine giriyorlar; devlet doktor yığılımı yapıyor yaralı gelen Suriyeliler iyileşsin diye ve vatandaş açlıktan geberiyor! Sağlık reformu denilen ise; elinizi vicdanınıza koyun, parasız hangi sağlık ocağından, hangi devlet hastanesinden çıkabiliyorsunuz? Hangi ilacınızı para ödemeden alabiliyorsunuz? * Vatandaşlık demek yaşadığın ülke için fikir üretme demektir; vatandaşlığın "yandaşlık" olarak görüldüğü ülkelerde "Monarşi" başlar ve vatandaşlık ikiye ayrılır: Yandaş olanlar ve olmayanlar! Yandaş olanlardan "Biz" diye söz edilir, olmayanlardan "Onlar" diye... Kağıt üstündedir artık "Demokrasi"; "Onlar" ve "Bizler" diye bir kavram yaratılıyorsa ve bu kavram siyasi kimlikler tarafından, ısrarla, oluşturuluyorsa; tarafsız ve yansız bir yönetimden kimse söz edemez! Zira, normal vatandaş sorar adama: Ellere var da bize yok mi? * Korku sevginin karşıt anlamlısıdır! Korktuğun her şey seni durdurur! Oysa sevgi önünü açar; "Sana güveniyorum" der, "Her halinle kabulümsün" der; cesaret verir! Güven verir!... Korktuğun kişilerle evlenme sakın! (Yok kıskanıyor, yok ne aptalım ki durumu değerlendiremedim gibi yanılgılara düşme!) Seven insan sevdiğini korkutmaz! Korkutuyorsa iki seçenek vardır: Bir; seni sevmiyordur, iki: Ruh sağlığı yerinde değildir! (Ruh sağlığını bedensel sağlıktan evla olarak görmeyin derim; deneyimle sabitlemiş tanıdıklarım var!!) * Ön yargılarınızdan kurtulun! En basit ve kişisel bir örnek verirsem; ne diyerek bu yazıya başladım ve neler yazdım; belki birilerinin sorusuna cevap oldum, belki birilerine ışık; okumadan bir başlığa bakmak önyargıdır! Bir adam görürsünüz; pek cazibelidir, bir kadın keza; hadi bir yoklayın kendinizi kaç kez yanıldınız? * Bir duruşunuz olsun, arkasında durduğunuz! Hırsızsanız "Hırsız" olun, mesela, öğretmenseniz öğretin; aşıksanız ilan edin; varlığınızın farkında olun! Bir adım, bir bayrak, bir ses yok sayılsaydı eğer Kurtuluş Savaşı nasıl kazanılırdı? * Uyuyan toplumlar uyutuldukları için var olurlar; ki her dominant olma isteğinde olan iktidar vatandaşı uyutmak ister; ki uyumak belasızdır, risksiz ve eldeki bulgur ve makarnaya sahip olmak demektir! Benden sonraki ne yapar diye düşünmemektir; ki bulgur ve makarnası bitince ne yapacağını bile düşünememektedir! * Kendinizi sevin! Çok kolay gibi görünüyor, oysa çok zor! Bencillik ile insanın kendini sevmesi arasında acayip ince bir çizgi var, bunu farkedin ve ona göre davranın lütfen etrafınızdakileri kırmadan üzmeden.. Kimse üzülsün istemiyorum, kimse benden yana zahmet altına girmesin; istemekle olmuyor, gün gelip sınanıyorsun! Sen mi sınanıyorsun, yanındakiler mi; zor soru, yanıt duruma göre değişir! Bir de,sevin birbirinizi; sevgiden zarar gelmez!!!