Muhalif odanın, pörsümüş eşyalarla döşeli karanlık salonunda, İLERİ-GERİ demokrasi, tartışmalarına son noktayı eski şoför, koydu...

Uyanık şoför, sehbanın üzerinde duran saksı çiçeğine sigarasını döndürürken, soğumuş çayını yudumladı ve 'benim yaşadıklarıma tanık olsaydınız, bu ülkede yaşadığınıza sabah-akşam ŞÜKREDerdiniz' dedi.

Hayat mektebi mezunu, yaşlı amca meraklı bakışların üzerinde olmasının verdiği gururla başladı anlatmaya

'Denediğim bütün işlerde başarısız oldum...

Elimde avucumda ne varsa gitti...

En son borç-harç bir kamyon aldım...

Ailemi geçindirmek, çocuklarımı okutmak zorundaydım.

Yeni kamyonumla bir iki şehirlerarası işe gittim.

Ancak baktım elime geçen para ancak günü kurtarıyor.

Sordum, soruşturdum ve sonunda Irak'a yük taşımak için bir şirketle anlaştım.

SADDAM Dönemi...

Batallılar'ın nohutunu kamyonuma yükledim.

Tam 14 Ton NOHUT...

Üstünü güzelce sardım, sarmaladım ve Irak yolunu tuttum.

Yol uzun ve bunaltıcı...

Günlerce gittikten sonra nihayet kapıya vardım.

Kürtlerin kapısında toprak bastı parası alıyorlar.

Bu da ton başına bir torba ediyor.

Taşıdığın ürün neyse ondan alıyorlar.

Ben, 14 ton nohut götürdüğüm için benden 14 torba nohut aldılar.

Arapların kapısında toprak bastı parası alınmıyordu.

Neyse, yükü boşalttım, şirkete teslim ettim.

Şirketteki Arap adam bana demez mi, 'Kürtlerin kapısında verdiğin 14 torba nohutu senden keseceğim' diye.

Delilendim.

'Bu haksızlık, benden kesemezsiniz' dedim ve tartışmaya başladım.

Arap arkadaş sakinleşmem için beni dışarı zor çıkardı.

Öfkeme hakim olamıyordum.

Arap arkadaşa 'beni Ticaret Bakanı'na götür' dedim.

O da, 'görüşemezsinki' dedi.

Bende 'Onunla aynı aşirettenim, yani BİNİCİL aşiretinden olduğumu söyledim.

Şaşırdı, 'tamam' dedi.

Neyse bakanlığa gittik. Koridorda beklerken, iki adam geldi ve bizi bakanın odasına götürdü.

Bakan geldi, bir süre yüzümüze baktıktan sonra ne istediğimizi sordu.

Arap arkadaşım, durumu Saddam'ın bakanına anlatınca, Bakan bir anda hemen telefona sarıldı.

Öfkeli öfkeli telefondaki kişiye birşeyler söyledi.

O sırada yanımdaki Arap arkadaşın yüzünün LİMON gibi kesildiğini gördüm.

Dayanamayıp Arap arkadaşa ne olduğunu sordum,

Yüzü BETON gibi olan ARAP,

"Türk şirketinde toprak bastı parasını kesmek isteyen Arap'a idam edileceğini söyledi' dedi.

Arap arkadaş titremeye başladı, tabi BEN DE...

Şikayetçi olmadığımı, davamdan vazgeçtiğimi söyledim. Saatlerce yalvardık yakardık, sonunda Bakanı idamdan vazgeçirmeyi başardık.

Bu olaydan sonra Irak'a bir daha gitmedim.

Sonradan öğrendim, o şirketteki şoförlerden bir daha toprak bastı parası kesilmemiş ve şoförler günlerce bana DUA etmiş..."

Ben Oda'dan ayrılırken, oradakiler demokrasi, Ergenekon, Balyoz, Şamil Tayyar ve darbe tartışmalarına devam ediyorlardı...

İyi Haftalar...