İşin içinden çıkamadığım bir durum var. Başbakan bilinçli olarak mı yapıyor yoksa gerçekten bir bakış açısımı emin olmadım fakat seçmen kitlesinin dışındakileri önemsiz kılmanın bir şekilde formülünü buluyor. "Tencere tava hepsi hava" ifadesi bile vatandaşın verdiği tepkileri değersizleştirme politikasından birşey değil kaldı ki "üç-beş ağaç" ifadesi de aynı şekilde.. Bir değil, beş değil, başbakanın tutumu hep aynı ne yazık ki..

Dikkat ederseniz, hayatınızda sizi böcek gibi hissettirmeye çalışan insanlar vardır ki ilk aklıma gelen örnek ikili ilişkiler.! Siz safsınızdır, hatta böyle fazlaca aptalsınızdır. Karşınızdaki insan sizi çok seviyordur ki böyle olmanızı asla istemiyordur. Bu nedenle ki hemen şunun farkına varmalısınız aslında sizi bir tek o seviyordur. Arkadaşlarınız çıkarcıdır, sizi kullanıyorlardır, kendi aileniz ise sizi yeterince sevmiyordur.

Benzer aşağılama işyerlerinde de mevcuttur.

Aslında işini bilen hiçbir işveren ya da yetkili konumundaki kişi böyle davranmaz ancak özellikle aile şirketlerinde sık rastlanan bir durumdur: Önemseme ki kendini matah bir şey sanmasın. (Zam falan istemesin, ya da bilgi yarışına girmesin!)

Oysa iş verimliliği diye bir şey vardır; çalıştığı şirketin kendisine güvendiğini hissedenler daha mutlu ve verimli çalışır. Mutlu ve verimli çalışanlar işlerinde çok daha başarılıdırlar ve onların başarıları ise çalıştıkları şirkete kazanç sağlar.

Bu kadar basit bir mantıktır, yani...

Bu mantığı anlayamayan kişilerin özgüven eksiklikleri vardır; bakmayın kendilerini üstün gördüklerine, kendini üstün görmenin ya da göstermenin altında mutlaka "İnferiority complex" yani aşağılık kompleksi yatmaktadır.

İnsanlar değersizleştirildiklerinde ne yaparlar peki?

İkili ilişkilerse söz konusu aşk bitip de göz açılana kadar bir şey yapmazlar! Bu arada kendilerini sevdikleri kişinin gözünden gördükleri şekilde algıla durumu gelişmiştir ki iş ya da sosyal hayatta varlıklarını sürdürmedikleri sürece değersizliklerine inanır dururlar.

Varlıklarını başka platformlarda sürdürenler üstlerine bindirilen "beceriksizsin, salaksın, seni kullanıyorlar" sendromunu taşırlar, gereksiz bir özgüven eksikliği yapışmıştır üstlerine, her ne kadar işlerinde acayip başarılı olsalar da ki öyle bir şey var bence.. Kendilerini en iyi ifade ettikleri yer iş yaşamlarıdır, müthiş başarılıdırlar ama haklarını aramaya gelince en korkak tavşandırlar!

Günler yılları kovaladıkça susmalarının bedeli olarak karşı taraf azdıkça azar; bir noktadan sonra ipler kopar: Eeehhh yani, yeter!..." denildiği noktada ayrılıverirsin olur-biter!

Rüyalarınızda hala eski çalıştığınız yerde kendinizi biçare hissettiğiniz oluyorsa, mesela, aynı sendrom az buçuk da olsa devam ediyor demektir!

Peki, bu sendromu bir başbakan sağlıyorsa?

"Başbakan kim?"

Sahi, "bir başbakan" nelerden sorumludur, Google Amca'ya bir sorun, isterseniz...Bir başbakan hangi hakla hakaret edebilir vatandaşlara, hangi hak ile tehdit edebilir? Hangi hak ile sahip olduğu koltuğu korku, kin, nefret ve ayrıştırma için kullanabilir? Ve; hangi hak ile halkın vergilerini ve devletin bütçesini şahsi olarak kullanabilir? Bir sormaya çalışın; sordurmaz! Öyle bir tavır takınır ki "İşinden olmaktan korkarsın!"

Boşuna değildir Reuter ajansının muhabiri bir-iki silkelendikten sonra ancak sorusunun devamını getirebildi; patronlarına başbakanın ne kadar etkisi olabilirdi ki?

"Gezi Parkı Direnişi" Türkiye Cumhuriyeti'nin her bir vatandaşı, her bir ili, ilçesi ve mahallesi olarak etkilenirken başbakan ciddiye almıyor; ciddiye aldığı şey kamu malına zarar! Kamu malına zarardan söz edilecekse öncelikle "Kamu" ne demektir ona bakmak gerek! Parkta oturan gençlerin çadırlarını yakmak ciddi anlamda "Kamu malına zarar vermektir", kamu = halktır ve kamu malına zarar resmen devlet tarafından başlatılmıştır!

(Yine değersizleştirilme, yine yandaşları kayırıp diğerlerini "Karşı Taraf" ilan etme durumları...)

Üzerine yumurta yiyen hakkını arıyor da çadırları yakılanlar neden aramasın; yani demokrasi diye diye bitap düşülüyor diye diyorum...

Bir de cami olayı var tabi, şekerim camiye alkol sokulmadığı belli, ille de "Ayakkabılarıyla girmişler" diye direten garip bir güruh var...Sen ayakkabılarını çıkartıyorsun ama ruhunda insan sevgisi yoksa o camide bilmem kaç rekat namaz kılsan ne fayda!

Ne diyor başbakan" Orantısız güç kullanılmış olabilir, eyvallah!"

Orantısız güç kullanılanlar da camiye sığınmış, canlarını kurtarmaya çalışmışlar, velev ki ayakkabılarını çıkartamadılar, bu duruma da eyvallah! Demek gerekmez mi..