Çağımızın ve aynı zamanda da tüm dünyanın bir numaralı sorunu haline gelen, 'Bağımlılıkla' ilgili olarak, geçtiğimiz hafta davet edildiğimiz Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesindeydik. Öğrencilerin, akademisyenlerin ve halkın geniş bir katılım gösterdiği seminerde Bağımlılık konusunu enine boyuna tartıştık. Üzülerek belirtmeliyim ki, öğrencilerimizin bu alanda birikimleri ve bilgileri yok denecek kadar az. Bu oldukça düşündürücü ve üzücü. Oysa son dönemde üniversite öğrencileri arasında bağımlı bireylerin sayısı hızla artmakta. Nitekim geçtiğimiz hafta bir kentimizden arayan bir ebeveyn başka bir ilde öğrenim gören oğlunun bağımlı olduğunu belirtiyor ve bizden yardım istiyordu. Çaresiz babanın çığlığını sohbet sırasında da paylaştım. En azından öğrenci kardeşlerimizin bu tür konularda bilgi sahibi olmalarını sağlamak adına bu dramatik öyküyü seslendirmek de kendi adıma bir sosyal sorumluluk örneğiydi. Bağımlılar arasında şöyle bir inanış mevcut: 'kontrol edebileceği inancı ile madde kullanmaya başlamaktadır. Daha sonrasında ise kontrol edilemez duruma gelen bağımlılık kişinin sonunu hazırlamaktadır. Maddeye gereksinim duyan bir bireyin bağımlılık geliştikten sonra bu süreci ömür boyu sürdüğü bilinen bir gerçek, bağımlı belki düzelir ancak hiçbir zaman tam olarak iyileşemez diye bir kayıt yoktur. Birey isterse maddeden kopabilir. Bağımlılık sürecinin ilerleyen aşamalarında ilk kullanımdan sonra tekrar madde alma ihtiyacı doğar.

Sonrasında aynı etkinin sağlanması için kullanım sıklığı ve/veya miktarı artabilir. Bu kısır döngünün yerleşmesiyle birey bağımlılık sürecine girmiş olur. Güvenli bir madde ve güvenli bir kullanım şekli yoktur. Kullanan herkes için bağımlı olma riski eşittir. İnsan vücuduna giren her maddeyi hücre tanır ve hafızasına alır.

Hücresel öğrenme süreci denen bu durum herkes için geçerlidir. Bağımlılığı engellemek ancak hiç başlamamak suretiyle kişinin kendi elindedir. Kişinin eğitimi, toplumsal konumu, gelir düzeyi vb. etkenler bireyin bağımlılık sürecini etkilemez. Bağımlılık yapıcı madde, yaşam düzenini değiştirir.

Risk faktörleri açısından, Ruhsal sorunları ya da bağımlılığı olan ebeveynin bulunduğu kaotik aileler, Doğru olmayan yetiştirme yolları, Ebeveyn-çocuk arasında bağlanma ve ilgi eksikliği, Sınıfta aşırı utangaçlık ya da şiddet içeren davranışlar, Okul başarısında düşüş, Sosyal becerilerin zayıf olması, Sapkın davranışlar sergileyen arkadaşlarla 'takılma',Okul ya da aile ortamlarında uyuşturucu kullanan kimseler kişiyi madde kullanımına yöneltme risk faktörleri arasındadır. Önleyici faktörler ise, güçlü ve pozitif aile bağları, Ebeveynlerin çocuklarının yaşamlarına ilgili olmaları, Ebeveynlerin çocuklarının arkadaşlarından ve neler yaptıklarından haberdar olması, Aile içi kuralların açık olması ve herkesin bunlara uyması, Okulda başarılı olma, Okul, kulüpler gibi kurumlarla kurulmuş güçlü bir bağ, Uyuşturucu kullanımı ile ilgili yaşa uygun doğru bilgilenme.

Aile büyüklerinin verdikleri tepkiler ise, genellikle çocukları madde kullanıyor ise bu durumu Kabullenmeme – İnkar 'Yok, benim çocuğum asla kullanmaz.'Kendini ve eşini suçlama, tartışmalar. 'Bu çocuk senin yüzünden böyle oldu.' Biz asla iyi anne – baba olamadım.'Hayal kırıklığı, çaresizlik duygusu: 'Ben seni bunun için mi yetiştirdim.' 'Her şey bitti, artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz.'Öfke duyma: 'Benim böyle bir çocuğum olamaz.'Çocuğu suçlayan ve aşağılayan tarzda konuşma; 'Senden ne köy olur ne kasaba' Uç kararlar alma eğilimi: 'Okul hayatın bitti.' Bağımlılık kişinin bedensel, ruhsal ve sosyal hayatını olumsuz etkiler. Toplumun felaketi sayılabilecek bağımlılıkları engellemek ancak iyi bir koruyucu halk sağlığı yaklaşımıyla mümkün olur.

Psikiyatrik bir sendrom olan bağımlılığın tanısı için aşağıda sayılan ölçütlerin yalnızca üçünün bir arada görülmesi yeterlidir. Kullanılan maddeye tolerans gelişmesi, madde kesildiğinde ya da azaltıldığında yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması Madde kullanımını denetlemek ya da bırakmak için yapılan ama boşa çıkan çabalar Maddeyi sağlamak, kullanmak ya da bırakmak için büyük zaman harcama Madde kullanımı nedeni ile sosyal, mesleki ve kişisel etkinliklerin olumsuz etkilenmesi Maddenin daha uzun ve yüksek miktarlarda alınması. Fiziksel ya da ruhsal sorunların ortaya çıkmasına ya da artmasına rağmen madde kullanımını sürdürmek Fiziksel bağımlılık, kullanılan maddeye karşı bir adaptasyon gelişmesine bağlı olarak maddenin varlığına karşı duyulan fizyolojik bir istektir. Ruhsal bağımlılık ise kişinin duygusal ya da kişilik yapısı gereği, gereksinimlerini tatmin etme/giderme amacı ile o maddeye düşkünlüğüdür.

Bağımlılık ciddi bir hastalıktır. Bağımlılığa ilişkin beyinde birçok nörokimyasal, nörofizyolojik değişimler saptanmıştır. Bağımlılık tedavisi, belirli şemaları ve ilkeleri içeren kapsamlı bir protokol ile sağlanabilir. Bağımlı kişiler bağımlılığın bir hastalık olduğunu kabul eder ve hastalıklarda uyulması gereken kurallar olduğunu bilirlerse tedaviye uyumları artmaktadır.

Bağımlılık derecesi ne olursa olsun, umutsuzluğa kapılmadan tedaviye başvurmak ve profesyonel yardım almak şarttır. Aile fertleri bu konuda paniğe kapılmadan en yakın hekimliğe gitmekte fayda vardır. Bu alanda iyileşen ve normal hayatına dönen insan sayısı da çoktur. Yeter ki bağımlı birey tedavi olmaya inansın ve azmetsin.