Aziz dost;

Eğer bir bebek gülümsüyorsa, hala ümidimiz var ve hala inadına akıp duran bir zamanda sevebileceğimiz ve sevinebileceğimiz anlar var demektir.

Bulut için hayat ağlamaktı elbette, şimşek için bir anlık gülümseme… İçimizdeki o eşsiz doğanın serinliği ve belki de karıncaların bıraktığı kurşuni tozlardır bizim de ardımızda kalan… Ağır ağır yükselen güne 'Merhaba' diyen serçelerin dualarıdır belki de… Ama aziz dost hayat derin bir gündönümüdür yüreklerimizde sızısı duyulan…

Şerefle bitirilmesi gereken en ağır vazifedir hayat. Küçücük şeylerden büyümüş kocaman bir demettir. Silgi kullanmadan resim çizme, kalem kullanmadan yazı yazma, boya kullanmadan resim yapma sanatıdır. Ama aziz dost hayat serin bir yaz ikindisidir gölgesinde demlendiğimiz.

Hayat, bir gecelik düşe benzer,

Hayat, sahte gülüşe benzer,

Hayat, ölmeden ölüşe benzer,

İnanma söylenen yalan şarkılara...

Hayat sahile dönmeyen sandaldır bence

Hayat, sabaha maşuk gecedir bence

Hayat, dudakta titreyen hecedir bence

Yanılma her günü parlak ışıklara...

Eğer bir bebek gülümsüyorsa, hala ümidimiz var demektir demiştik değil mi? Solmuş bir çiçeğin son demleri, sönmüş bir volkanın eski günleri, susmuş bir bedenin çığlık sesleri, tarlalara eğe kemiğinden tohum ekmektir. Ama aziz dost hayat, atımızın terkisinde düş uykusudur, uyandığımızda İrem bağlarının kenarında biten bir sevdaya tutulduğumuz…

Biz türkümüzü söyleyelim o zaman. Hoyrat ve barak tadında olsun. Dudaklarımızda acı bir gülümseme, sonsuzluğa uzanan en son yolsun… Ama aziz dost hayat, Burak'ın heybesinde sevinç naralarıdır sonu belli olan bir adresin kıvrımlarından geçilen hızlıca…

Islak bakışlara incinmiş kar tanesi değdi ve ağladı hicranından gece… Kar kokusu hapsedilmiş, sevgiye aç yürek diline… Bir kenara çığlık çığlığa yığılmış keder… Uçuruma düşen kelimeler, yanan cümleler… Rüzgarda uçuşan sesler… Yüreği okşayan imgeler… Kuytuda biriktirilmiş gözyaşı keder… Seslerde inleyen sevda, yırtılmış hatıralar, yağmalanmış saatler, çalınmış zamanlar ve hepsi ötelerden emanet… Ama aziz dost hayat; bilmem hangi zamanda yitirdiğimiz en eski dostumuzdur, tarihin yelesine yapışmış…

Ceplerde biriktirilen çakıl taşları… Yanakları kırmızı, pabuçları yırtık masum bir çocuğun hayalleri… Ellerimizde halatlaşan, düğümler… Yosunlarla eğleşen, balıklar… Dalından koparılan, kelebekler… Suyun belleğine yazılan isimler… Issız ağaçlar, düş satan çocuklar… Ama aziz dost hayat; Yatağımızın sıcaklığı kadardır işte, bütün sıcaklıkları unuttuğumuz…