Herkesin doğru bildiği yolda devam etmesi en doğal hakkıdır. Ancak doğrular kişilere göre değişirse ortada doğru diye bir şey kalmaz. Ulusal basını düşünürken aklıma ihanetiyle ünlü gazeteci Ali Kemal geldi. Ali Kemal’le ilgili kısa bir notu netten indirdim. Sizlerle paylaşmak istiyorum. "Ali Kemal (1869 - 1922), İkinci Meşrutiyet ve Mütareke döneminde İttihat ve Terakki karşıtı görüşleriyle tanınmış yazar, gazeteci ve siyaset adamı. Damat Ferit Paşa hükümetlerinde kısa bir süre Maarif ve Dâhiliye nazırlığı yaptı, bu esnada Milli Mücadele aleyhine sert tutumlar gösterdi. Kurtuluş Savaşı’nın zaferinden sonra İstanbul’da tutuklanarak İzmit’te Nurettin Paşa’ya bağlı askeri birliklerce linç edildi. Ermeni yanlısı olarak görülen bazı yazılarından dolayı düşmanlarınca ’Artin Kemal’ şeklinde adlandırılır. Mustafa Kemal’e ve Milli mücadeleye karşı düşmanca tutumu ve ağır hakaretleri nedeniyle pek çok insan tarafından 'hain' olarak damgalanmıştır.’’ Notta gördüğünüz gibi Artin Kemal Ermeni yanlısı, Atatürk’e düşman ve Milli Mücadeleye karşı bir gazeteci. Bugün için değişen ne? Hem ermeni yanlısı, hem PKK yanlısı gazetecilerimiz var. Atatürk düşmanı ise sayamayacağım kadar çok. Bu Atatürk düşmanlarının kimisi Ata’ya duyduğu kin ve öfke nedeniyle düşman. Kimisi de etkili ve yetkili bazı kişilere hoş görünmek, onların paralelinde sayılmak için düşman. Yani doğruları biliyor ama çıkarı için yanlışın yanında. Ulusal basında yazan köşe yazarlarını herkes aydın olarak kabul etmekte. Onlar ülke halkına ışık tutarak doğruları anlatan kişiler makamında oturmakta. Ancak işin gerçeği farklı. Aydın dediğimiz bu gazeteciler (İstisnalar hariç) beyinleri hormonlanmış, yan cepleri dolup boşalan, bazı kişi, kesim veya iktidarın borazanlığını yapan kişiler. Bu türlerin mevcudiyetinden çok yoklukları ülke için daha yararlıdır. Gazeteler deyince aklımıza gelen yazılı gazeteleri düşünmeyelim. Televizyon kanalları da aynı sınıftan ve daha etkili yayınlardır. Bu aydıncıklara sormak gerekiyor. Doğu ve Güneydoğu resmen olmasa da fiilen bölündü. Neden çıtları çıkmıyor? Kişi başına milli gelir on bin doların üstündeyse Soma’da 301 kişi neden beş bin dolar için öldüler? Geçmişte baklava çalan çocukların hikâyesini hatırlarsınız. 17 Aralık kapsamında kaç milyon ton baklava söz konusuydu? Neden adalet suskun? Rabia için hüngür hüngür ağlayan kabine Soma için neden ağlamadı? Bazı yerlerde Türk Bayrağı taşımak suç sayılırken Doğu ve Güneydoğu ile Van Kalesinde dalgalanan PKK paçavraları neden suç değil? Andımız, Ne mutlu Türküm diyene ve benzeri sözlerin kaldırılmasının altında Atatürk düşmanlığı yok mu? Hepimiz Hırant’ız, hepimiz Ermeni’yiz diye pankart açanlar Bülent Ersoy öldüğü zaman da ‘’Hepimiz Bülent’iz’’ diyebilecekler mi? Bebek katilini kurtarma ve özgür bırakma sinyalleri karşısında neden kimseden ses çıkmıyor? Bu listeyi sayfalar dolusu uzatmak mümkün. En iyisi özetleyelim. Acaba yalaka basınımızda kaç tane Atatürk düşmanı, PKK ve Ermeni yanlısı ve TSK’nin operasyonlarına karşı çıkan kaç tane Ali Kemal var? Aydın olmanın ölçüsü nedir? Halkı ve halkın doğrularını savunmak değil mi? Çıkar için eğilip bükülenden, kaleminin ucuna her yöne dönüp bükülebilen mafsal takmış yazarlardan aydın mı olur? Aydın Namık Kemal’dir Magosa zindanlarından padişaha ‘’Gel kadir isen ağzıma asma kilit vur!’’ diye bağırandır. Ülkemiz ne yazık ki, her konuda olduğu gibi aydın ihaneti içinde boğulmaya başlamıştır.