Güneydoğu yeni ölümlerle bir kere daha sarsıldı. Silvan kırsalında peşmerge üniformalı, poşulu ve mekaplı ırkçı faşizm kalleşliğin kitabını bir kere daha yazdı.
Şehitler zamanı ve mekânı bir kere daha ortadan kaldırdı. Analar oğullarını toprağın bağrına yatırırken, gözyaşlarını dışarıya, acılarını ise içlerine akıttılar. Ay Yıldızlı al bayrak rüzgârla halvet olup, nazlı nazlı dalgalanırken Türk?ün değişmeyen manzarasına, sırtında ki hançere bir kere daha tanıklık ediyordu.
1992 yılında yayınlanan ?Alaca Kıyamlar Şafağında? adlı kitabımdaki bir şiir, sayısız Güneydoğu şiirim gibi bugünü resmediyordu. ?Ateşin Adı? aradan geçen yaklaşık yirmi yıllık bir süreçte ülkemin kaderinde değişen bir şeyin olmadığı gerçeğinin kendisi gibiydi.
Pusuda geldi ölüm
İhanet sessizdi
Can kızıla boyanmış kurtlar dağın ardında
Bir çıra gibi yanan
Ateşin adıydı Mehmet (sayfa 36)
Şimdi Silvan?ı yeniden anımsayalım. Yemek molası için yürüyüşüne ara veren, yorgun, aç ve savunmasız Mehmet?i sinsi bir pusuyla ölüm olup yağan ihaneti ve ihanetin ayak izlerinde gizlenen sessizliği kimileri kan kızıla boyanmış, kimileri bir çıra gibi yanan ateşin adı Mehmet?ti Silvan da.
Şiirlerimde ve yazılarımda kalemim her halükarda zamana tanıklık etti. Hiçbir zaman birilerine sevimli görünmek gibi bir kaygım olmadı. Zira kalemim icra ettiği sanatın tanrısal olduğuna olan inancım, toplumu yanıltmak ve birilerinin borazanı olmak gibi bir ikiyüzlülüğü ve riyakârlığı hep reddetti.
Onun içindir ki bu hayasız ve namussuz, bu dinsiz ve imansız savaşta susmayı yeğleyen herkesin pay sahibi olduğunu biliyorum. Gelinen bu noktada herkesin sorumlu olduğunu bir kere daha hatırlatıyorum. Ay yıldızlı bayraklara sarılıp gönderilen tabutlar karşısında, tetiğe asılan parmağın haklılığını bir an dahi düşüncesinden geçiren Kürt?ün de, ?adım Hıdır elimden gelen budur? diyerek ?neme lazımları? oynayan Türk?ün de sorumluluğu ve vebali de kaçınılamazdır.
Çünkü Kürt?ün de, Türk?ün de emperyalizme karşı tekbir millet olma şuuruyla aynı cepheyi paylaşma borcu vardır. Zira Kürt?te, Türk?te Batılı vahşetin pençesindeki mazlumiyet? in tek bir millet kıldığı ve aynı kimlikte buluşturduğu
Bu nokta da Ulusumuzu ve vatanımızı batı dan enjekte edilen senaryolara peşkeş çeken, başta kabine Başkanı olmak üzere bütün hükümetin tam tekmil vebali vardır. Türlü gerçeklerle ve bil hassa ?Ergenekon? zannıyla demir parmaklıklar ardına gönderilen komuta kademsindeki askerler nedeniyle savaş kabiliyeti ve moral desteği sekteye uğratan hukukçular ve yargıyı siyasallaştıran siyasilerde vebal sahibidir. ? Bir kilo kirazla ve kadın memesine vatanı satacak? kadar alçalan, kandil de kan içici vampirlere biat eden, kalemini yurt ve ulus için değil, dolar ve Euro için sallayan kalem erbapları, gazeteciler ve yazarlarda pay sahibidir.
.Kürtlerin sırtından unvan ve taltif elde eden, milletvekili olan ve dokunulmazlık zırhına bürünen, teröristlerin yaydığı korku ve kaosu sağarak, ağalığını ve şeyhliğini ebediyen koruma altına alan, Diyarbakır da doğan, çeşme de güneşlenen, Van da doğan İstanbul da yaşayan Kürt elitislerinin de pkk?nın legal kadrolarının da inkâr götürmez günahı söz konusudur. Pkk?nın kuruluşuyla başlayan ve bugüne kadar tırmanan bu süreci iyi bir şekilde analiz ederek, herkes bu kanlı oyundaki üstünlüğün payının ağırlığını tartabilir, rolün boyutunu ölçebilir.