Evimi Yalınyazı'ya taşıyacak kamyonu ayarlamıştım. Ancak Aşur beldeden ayrılmadan ben de ayrılmayacaktım.

Oturduğum evin balkonundan okul görünüyordu. Aşur okul bahçesindeki lojmanda oturmaktaydı. Bir gün pencereden bakarken okulun önünde bir kamyon durdu.

Müdür Aşur, muhtar ve muhtarın iki oğlu Aşur'un eşyalarını kamyona yüklemeye başladılar. İlgiyle izliyordum. Köyden bir tek kişi dahi yardımlarına gelmemişti.

Muhtarın eşi felçliydi. Geçmişte Aşur'un oturduğu lojmandan çıkmıyordu muhtar. Bazı dedikodular duymuştum bu konuda…

Ben pencereden izlerken eşyaları yüklediler. Kamyonun üzerine çadır bezi gerip bağlamaya başladılar. Okul eve yakındı. Hemen yanlarına gittim. Selam vermeden;

-Aşur, diye seslendim. Başını yarım çevirip;

-Ne var, diye sordu.

-Bir konuya açıklık getireyim de merakta kalma. Sizi köylüler şikayet etmedi. Şikayet eden benim.

Yürüyüp okula doğru gidiyordu. Seslendim;

-Dur bakalım. Bir sözüm daha var sana. Bu köye geldiğimde eşyalarımın yüklü olduğu kamyon şimdi senin eşyalarını yüklediğin kamyonun yerinde duruyordu. Henüz eşyalarım bile inmemişken bana söylediğin sözü hatırlıyor musun?

-Ne demişim?

-Ya bize uyarsın, ya da çeker gidersin, demiştin.

-Demişsem n'olmuş yani?

-Ben de Türkiye'nin her yeri benim için aynı. Belki giderim ama giderken sizi de beraber götürürüm, demiştim. Bundan sonra aklını başına topla. Gittiğin köyde daha önce çalışırken bir gelinle dedikodun çıkmış. Köyün muhtarına mektup yazacağım. Seni orada terbiye ve adam etmelerini isteyeceğim… Yarın da ben gidiyorum.

Bu sözlerimden sonra muhtarla vedalaştı. Kamyonun şoför mahalline bindiler. Tozutarak yola revan oldular.

İçimden güle güle, diyemedim. Cehenneme kadar dedim.