Cimbom Aslantepe'deki yeni mekanında görücüye çıkıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan ve zevat gurulu ve kendinden emin adımlarla Türk Telekom Arena Stadına giriyorlar.
Hamasi nutukların prensi mikrofon başına geçtiğinde beklemediği bir eylem biçimiyle karşı karşıya kalıyor.
Galatasaray taraftarının ıslıklı yuhalamaları Fenerbahçeli Başbakanı adeta şoke ediyor. Apar topar stadı terk eden Başbakanın kan beynine sıçrıyor. Zor kontrol edilebilir cinsinden bu söz konusu öfke diğer AKP'lilerce de Galatasaray Kulübüne öfke olup yağıyor.
Keşkelerle karanlık bir belirsizliğe doğru yürüyen Türk siyasetinin 8 yılda katettiği yol 90 yıla eşdeğer olunca, keşke olmasaydı diyebileceğimiz bir hadise daha yaşanıyor böylece.
Ancak siyasetin cazibesine kapılarak başı dönenler, siyasetin doğasında alkışlanmanın da yuhalanmanın da olduğunu iyi bilmeleri gerekiyor.
Başbakanın organize bir olay olarak saptamalarda bulunduğu Aslantepe başkaldırısı tam tersine siyaset terminolojisine göre kendiliğinden gelme yığınsal bir eylemdir, buna ilaveten devrimci durumun şartlarından ise sadece biridir.
Halkın mevcut yöneticiler tarafından yönetilmek istememesi, Türkiye'nin önünü açacak çözümler yerine iyice birbirine karıştırılan Türkiye gerçeği ile tıkanan siyaset, yönetim erkini elinde bulunduranlara karşı halkı tepkili bir hale sürüklemiştir.
Bu duruma mukabil alkışları kendine yakıştıran Başbakan, ıslıkların verdiği mesajı iyi okuyarak siyasetteki yürüme yolunu aydınlatabilir, tepkileri siyasal olgunlukla karşılayabilirdi.
Ancak Başbakan bizi yanıltmadı, daha önce de karikatürünü yapan çizim erbaplarını, kendisini eleştiren yazarları, hatta birlikte siyaset yaptığı muhalefet liderlerini dahi mahkemeye veren bu anlayış Galatasaray taraftarına ve kulübe anlayışsızlık olarak geri döndü.
Zira Türk çiftçisine Al ananı da git, lan diyen tahammülsüzlük, Erdoğan kabinesine mensup kimi bakanların üniversite öğrencilerini dava ettiği bir sürece doğru sürükledi.
Sanki Türk halkının sırtındaki hançere ve yediği sayısız tokata rağmen Başbakanı ve AKP'yi alkışlama zorunluluğu var.
Tabii Aslantepe hadisesi bunlarla da sınırlı kalmadı. Taraftarlığını askıya aldığını açıklayan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın Galatasaray taraftarlığını düşünmeye başladığını ifade etmesi Galatasaraylıların gözlerini yaşartmıştır.
Diğer taraftan, düzgün ancak sözcük zenginliği açısından kısır Türkçesiyle kamuoyuna hitap eden Başbakanın diline vuran öfke, ona tarihi gaflarından birini yaptıracak kadar kontrolden çıkmış.
Bu stadın yapımında Galatasaray Kulübünün bir Allah kuruşu yoktur diyen Başbakan öylesine ayakları yerden kesilmiş bir söz sarf ediyor ki, sanki Allah bir para birimi, söz gelimi Amerikan Doları, İngiliz Sterlini, Alman Markı demiş gibi.
Halbuki bu söz diziminin doğrusu, Bu stadın yapımında Galatasaray Kulübünün Allah için bir kuruşu dahi yoktur ya da Bu stadın yapımında Galatasaray Kulübünün Allah için bir kuruşluk katkısı yoktur şeklinde olabilirdi.
Başbakanın sarf ettiği bir gaf olarak tarihe geçen bu ifadenin pek çok kişi farkında değil!
Ancak bir dil bilim yanlışı ve Türkçe ifade bozukluğundan yola çıkarak Başbakanda giderek belirginleşen fikir yorgunluğu ile zihin bulanıklığının dile vurması olarak ta yorumlayabiliriz.
Ya Hazreti Muhammed'e dedim ki diyen eski solcu, yeni dönek Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'a ne demeli?
Daha henüz stadın devri için anlaşma imzalanmadı diyerek Galatasaray Kulübüne aba altından değnek gösteren Başbakan, sanki tesisi şahsi parasıyla yaptırmış gibi bir hava estirdiği Aslantepe Projesinin sadece Galatasaray Kulübü için değil, Uluslararası organizasyonlara ev sahipliğine hazırlanan Türk sporu için de bir hamle olduğunu acaba kestiremiyor mu?
Hükümet olarak kollarımızı sıvadık. Görevimizi yaptık diyeceğine tarihi başarılarla dolu ve Türk sporunun yüz akı olan markalaşmış bir klübe karşı takınılan tavır, Galatasaray'ı sokakta bırakacak kabilinden.
Bunları Allah mı şaşırtıyor, Şeytan mı bilmem. Öfke metaretlerini ortadan kaldırmış dillerine hüketmiş. Dillerinden ve dinlerinden bulacaklar belli.
Bizim dilimiz Türkçe, dinimiz İslam. Onların dilleri var dilimize benzemez, dinleri var dinimize benzemez.
Onların dini Dolar ve Euro, içi boşaltılmış ılımlı islam. Bize farz olan Allah'ın emir ve yasakları, Peygamberin sünnet-i seniyesi. Bizim kıblegahımız Kabe-i Mükerreme, onların kıblesi Washington ve Brüksel.
Gerisi bal gibi ortada.