Aşk anlamını her gün yitiren ancak insanların deli gibi aradığı, fakat bulunca derinliğinden korktuğu, hakiki gönüllerin haricinde hafif yüreklere ağır gelen mucizevibir kavram bu aralar.

Aşk sadece bir kaç saat ve bir kaç zaman dilimine sığdırılmaya çalışılan, fiziksel ihtiyaçların ismini yumuşatmak ya da kılıf uydurmak için kullanılan hoppa bir terim bu aralar.

Yani zamanın kimliksiz gönüllerinin ne aradığını bilmeden ve ne bulduğunu anlamadan yaşadığı her şeye aşk demesiyle kaotik bir algı yanılgısında karıştırılan zavallı basit bir terim maalesef.

Tüm mutsuzluğu insanoğlunun aşka dair aslında.

Yüreğinin yanlızlığı, ruhunun kimsesizliği, bakışlarının sabitliği ve iç çekişlerinin derinliği hayâl edilen ancak ulaşılamayan aşkın yokluğundan.

Kadınların aşk romanlarına gömülen kafaları, erkeklerin beğendikleri bedenlere hayallerindeki ruhları koyarak bunu aşk sanmaları hep bu yüzden değil midir?

Aşk herşeye cevabı olan büyük bir soru aslında. Ve sorular olmadan cevaplarını asla bulamayacağınız çılgınca bir muamma.

Nefesini kesen, bedenini yok sayıp ruhuna erişen, kimliğini unuttuğun vurulduğun surette kaybolduğun zamansız gelen ve savunmasızken yakalandığın adrenalin patlaması yaşatan bir bağımlılık. Hakkıyla yaşandığı zaman hakkıyla bir iz bırakan

ruhun gıdası, yüreğin mürekkebi hayatın anlamı. Ne mutlu hayatına aşk değen insanlara ve ne mutlu bunu hakkıyla yaşayıp yaşatanlara.