Silahların, tabancaların, bıçakların ve hatta çakıların acımasızca kullanıldığı fevkalade vahşi kavgada can kaybı, tahmin edilenden çok daha fazlaydı: Can kaybının büyük kısmı Ermeni evlerinin pencerelerinden fırlatılan bombaların patlaması sebebiyle oldu. Özellikle, evini dinamit ve bomba deposu haline getiren Babik Oğlu’nun evinden atılan bombalar ve dinamitler gece boyunca ölüm kustu ve kendi evinde oturan çok sayıda masum insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. Ermeni evlerinden, sokaktan geçen insanların yüzlerine sülfürik asit (zaç yağı) fışkırtılıyordu... Sonuçta şunu açıkça belirtmeliyim ki, sülfürik asit ve bomba atarak yeteri kadar barbarlık yapanlar aynı zamanda bu katliamın sorumlularıdır... Görünen o ki, anarşi tarihinde ilk kez böylesine cehennemi bir yöntem kullanarak mezalimi gerçekleştiren Ermenilerdi”.

Ermenileri, böylesine cehennemi bir yöntem kullanarak suçsuz ve savunmasız insanları katletmeye iten nedenler arasında özellikle ikisi, ana neden olarak vurgulanmaktadır. Bunların ilki, Ermenilerin bağımsız bir devlet kurmak arzusu, ikincisi uluslararası çıkar çatışmalarının yarattığı ortamdır. Bu nedenler irdelendiğinde Ermenileri, Osmanlı topraklarında ayaklanmaya iten nedenlerin içinde, bağımsız bir devlet kurma arzusunun gerçek neden olmadığı çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Çünkü, Ermeniler çok küçük bir azınlık grubu oluşturuyorlardı ve iç dinamiklerden yoksundular. Ermeni uyanışının ardında ulusal dürtülere oranla, uluslar arası etkenler daha çok egemendir. Bir başka ifadeyle kül altında yanan ateş yoktur. Öte yandan Osmanlı yönetiminin, Ermenileri ayaklanmaya sevk edecek herhangi bir uygulaması da söz konusu değildir. O halde gerçek neden, uluslar arası çıkar çatışmalarının yarattığı ortamda Ermenilerin piyon olarak kullanılmasıdır. O nedenle Ermeni sorunu, sorunun tarafları olan Türklerle Ermeniler tarafından değil, dönemin Avrupa büyük devletleri tarafından, 19.yüzyılın son çeyreğinde yaratılmış bir yapay sorundur. Onun içindir ki, bir konu olarak ele alınması gerekir.

Bir yandan Birinci Dünya Savaşı bütün hızıyla devam ederken, öbür yandan Ermeniler, öteden beri yurt genelinde hareketine devam ediyorlardı. Bu bağlamda Osmanlı Devleti Hükümeti 27 Mayıs 1915 tarihinde geçici olarak “Sevk ve İskan Kanunu” nu çıkardı. Söz konusu kanuna göre, Rumlar, Museviler, Nasturiler, Süryaniler, Keldaniler, Araplar, Arnavutlar, Müslüman muhacir ve mültecilerle birlikte Ermeniler de savaş alanlarının dışına yerleştirileceklerdi. “Sevk ve İskan Kanunu” na göre, 1915 yazında özellikle Ermeni entelektüeller ve kışkırtıcıları Antep’ten ayrılarak yine Osmanlı Devleti sınırları içinde yer alan Halep, Hama, Humus ve Şam’da ki evlere yerleşmişler; zanaatkar ve sanatçılar ise Antep’te kalmıştır. Nitekim, 1873 Antep doğumlu olan ve Sarafiana’a göre Antep’te ki sevk ve iskan sırasında savaş döneminde Ermenileri organize eden ve aktif görevler üstlenen papaz Nerses Avar Kahana Tavookçıjan din adamı olarak, Anteplilerin engin hoşgörüsünden dolayı, 1934 yılına kadar Antep’te yaşamış ve yine bir Ermeni tarafından öldürülmüştür. SÜRECEK