Kelimelere istediği anlamları yükleyerek cambazlık yapmak elbette bir meziyettir. Bu kişinin altyapısı ile de doğrudan ilgilidir. Yüreğinde ve belleğinde olmalı ki yazabilsin. Sadece yazmak da yetmez, anlamlandırabilsin. Devamında da düzgün bir cümle kurabilsin. Yalnız kelimelerle oynamak oyuncaklarla oynamaya benzemez. Bazen elinde bir atom bombasına, bazen fitili çekilmiş bir roketatara, bazen bir bumeranga, bazen de hep karavana atan ok'a benzer. Yapmak ve söylemek istedikleriniz o kadar karmaşıklaşır ki; bakarsınız sonunda aslında hiçbir şey söylememişsinizdir. Sonra da sanki çok önemli bir marifet yapmışsınız gibi kendinizle gurur duyarsınız... Biz hazımsız ve hoşgörüsüz bir toplumuz aslında. Karşı tarafı "anlamak" yerine hep "anlamlandırır" ve "sınıflamaya" tabi tutarız. Farklılıklar bizim için kavga, savaş ve düşmanlık sebebidir. Ülke olarak zenginliklerimizi kendi ellerimizle heba ederiz. Üstlendiğimiz misyonu herkesin tanıması için var gücümüzle çalışırken bazen veya çoğu zaman "haddi aşarız." Çünkü herkesi "hızar testeresinden" çıkmış gibi aynı isteriz. Ama düşünmeyiz ki Allah dileseydi zaten herkesi aynı yaratırdı. Bize "tanışmamız" ve "farklılıklarımızı" hazmetmemiz için imkan hazırlıyor ama biz bu imkanı "nalıncı keseri" gibi hep kendimizden yana yontarak değerlendirmeyiz. Ben varsam veya fikirlerim varsa dünyanın bütün güzellikleri orada ama ben yoksam her yer ve her şey tarumar. Genelde "marifete" "iltifatla" cevap vermeyiz biz. Yukarıya doğru tırmanan birisini gördük mü en önce biz ayağından tutarız. Bir basamak daha atması için merdiven olmayız. Alkışlarımızı çoğu zaman esirgeriz. Kıskançlık için için ruhumuzu kene gibi yer bitirir. Başarılı ve başarıya aday kişileri kendimize rakip olarak görürüz. Rakip olmak duygumuz masum bir "rekabet" değil karşı saflarda "mücadele" olarak seyir gösterir... Vefa ise İstanbul'da bir semt olmanın ve bulmacalarda çok sık sorulmanın ötesine pek geçmez. "Pazara kadar değil mezara kadar." diye başlar her şey ama sokağın başını dönmeden en önce biz firar ederiz. Unuturuz yapılanları ve yapanları. Onları bir çırpıda tarihin çöp sepetine atarız. Halbuki kendi yok oluşumuzun imzasını atmışızdır fark etmeyiz. Kelimeler demiştim değil mi? Evet kelimelerin ardına sığınarak tetikçilik yapmak kovboyların "......, ......çirkin" olanı herhalde. Acizlik ise karşısına çıkıp söyleyemediği şeyleri hep gizlenerek kim olduğu belli olmadan söylemektir diye düşünüyorum. Kelimeleri doğru kullanalım değerli dostlar bir gün o "bumerang" bizi de bulur. "Rüzgar eken fırtına biçer." derler. Bu dünyada hepimize yetecek kadar yer var. Kullandığımız kelimeler birbirimizi üzmesin, bizi yüceltsin, eksiğimizi kapatsın, onore etsin, teşvik etsin, telkin etsin, tavsiye etsin, takdir etsin... Hakaret etmeden, küfretmeden, dalga geçmeden ne söylerse söylesin... Kötü niyet taşımayan eleştirilere hep kulak kabartalım. Bizim için bir fırsattır bunu da böyle bilelim... LÜTFEN!.. Anlamlandırmayın-Anlayın, Tanımlamayın-Tanıyın, Takdir edin-Tasnif etmeyin...