Her türlü hukuk ihlalinin ve hukuksuzluğun hukuk haline getirildiği bir süreci yaşıyoruz. Kendi yürüme yolunu tayin de zorlanan hükümet yasaları yaz-boz tahtası haline getirerek bir anlamda anayasal suç işlemeye devam ediyor.

Bu namüsait sürecin öngördüğü terörün ıslah edilme algısı söz konusu edildiğinde ise yasaların hükmettiği gerçeklerden hızla uzaklaşılıyor.

Toplumu ayrıştırarak çatıştırmayı, devleti yıkarak yeni bir devletleşme projesine kapı aralamayı hedefleyen terör örgütüyle mücadele etmek yerine müzakere etmeyi esas alan AKPli hükümetin devlet yönetmekten anladığı; Türk Milletini ve onun milli devletini terör örgütünün insafına bırakmaktan öte bir anlam taşımıyor.

Önceleri ' Açılım ' şimdilerde ise ' Çözüm ' süreci adıyla toplumun damarlarına zerk edilen siyasal hipnoz, her şeyi kanıksayan ve sinesine çeken bir toplumsal yapıyla, topraklarının önemli bir bölümünde kontrolü kaybeden bir devlet yapısına doğru hızla ilerliyor.

Türk parlamentosunda terör örgütüyle kurduğu organik bağı inkar etmeyen, tersine her zeminde bu gerçeği haykıran ırkçı ve faşist bir parti var.

Bingölde polislere yönelik saldırıların ve cinayetlerin söz konusu edildiği basın toplantısında mikrofonların karşısına geçen HDP milletvekilinin ' PKK hiçbir karanlık eylem içinde olmaz ' açıklaması, TBMM çatısı altında terör örgütünü savunma amaçlıdır.

Şeytanın takdis ettiği bu cenabetler sürüsüne yeryüzünde hangi devlet mekanizması sabır ve tahammül gösterir sorusunun tek ve müstesna örneği Türkiyedir.

Bu söz konusu partinin kongrelerinde yaşananlar akla durgunluk verecek kadar şuursuz bir cesaretin ta kendisi olmuştur. Giderek bir gövde gösterisine ve Türk Devletine karşı birer isyan provasına dönüşen bu mitinglerde ve kongrelerde yaşananları, taşınan dövizler, posterler ve flamalar terör örgütüyle legalitedeki partinin düşünce ve eylem birliği içinde olduğunun en açık kanıtı.

Hal böyleyken; iktidar partisi AKP ile bölücü cephe de yer alan HDP-BDP –DBPnin yeni ve müstakil bir devleti birlikte inşa etme projesinin içinde olduğu ve emperyal güçlerin taraflar arasında rol dağıtımında bulunduğu artık bir Ütopya değil.

Zira karşımızda dış bağlantıları olmayan, bağımsız karar alma yeteneğini işleten ehil bir hükümet olsaydı, söz konusu o hükümetin hükmettiği devlet bu kadar pasif, edilgen ve sonuca önceden razı bir görüntü çizmezdi.

Bakın Almanyada yaşanan bir olayın kodlarını iyi okuduğunuzda, teröre teslim olmuş devlet yapısıyla karşılık bu namüsait süreci bütün çıplaklığıyla anlamak mümkün olacak. Alman Devletinin hukuksal yapısıyla Türk Devletinin kendi hukukuna muhalefet eden yapısını bu olayla birlikte kıyaslayalım.

' Münihte IŞİDe karşı yapılan bir gösteride PKK flamasını havaya kaldırdığı belirtilen Sol Parti Federal Milletvekili Nicole Gohlkenin dokunulmazlığı kaldırıldı. Süddeutsche Zeitung gazetesinin bildirdiğine göre Gohlke, dokunulmazlığının kaldırıldığını, kendi internet sayfasından duyurdu. Nicole Gohlkenin dokunulmazlığının kalkmasıyla, Münih Savcılığının soruşturma açmak için harekete geçeceği belirtildi. Sol Partili milletvekili Nicole Gohlke, 18 Ekim tarihinde yapılan ve IŞİDin Kobaniye saldırılarının protesto edildiği gösteriye konuşmacı olarak katılmış ve burada PKK flamasını havaya kaldırmıştı. Gohlke, konuşmasında, Bu bayrak altında şu anda özgürlük, insan hakları ve demokrasi için savaşılıyor ifadelerini kullanmıştı. Nicole Gohlke, Almanyada PKK yasağının kaldırılmasını istemiş ve polis tarafından gözaltına alınmıştı. PKK, Alman yasalarına göre yasaklı örgütler kapsamında. '

Almanya-Türkiye hattındaki bu derin çelişki, Berlinde terörist örgüt olarak tanımlanan PKKya karşı Alman yasalarının işletilmesiyle nihayet bulurken, ne garip bir tecellidir ki aynı örgüt Ankarada müzakerenin meşru tarafı haline getirilmiştir.

İşte üzerinde düşünülmesi ve hükümetin açıklaması gereken nokta burasıdır.